RsAV. güzel olan her günü seninle tekrar tekrar yaşamak erimek yarını olmayan zamanlarda durdurmak bir yerde bütün saatleri bütün kuralları kırıp parçalamak sonra varmak o yerlere mevsimlere dur demek kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak sonra doldurmak ay ışığını kadehlere delicesine içmek ve unutabilmek her şeyi ansızın sevmek seni en yücesiyle sevgilerin birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak güzel olan sevmek seni tanrılar gibi seninle tanrılaşmakbir gün bu akan sele dur diyeceğimgöreceksin ne bu şehir kalacak ne bu duygusuz sürü bu korkunç kalabalık her vapur seni getirecek bana bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim kapılar sana açılacak senin için söylenecek şarkılar şiirler senin için yazılacak her evde bir resmin her meydanda bir heykelin olacak ve sen kimi gün bir rüzgar gibi kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi kopup ötelerden, ötelerden yalnız bana geleceksin bir gün bu akan sele dur diyeceğimgöreceksin ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm sende buldum erişilmez hazları yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan duyguların en ölmezini sende duydum susuzluğum dudaklarında dindi yalnızlığım ellerinde çoğu gün unuttum açlığımı sende doydumilk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun anladım yaşadığımı her nefes alışta seninle geçtim bütün zamanlardan seninle var oldum eridim seninle bir sonsuz çalkanışta boynunda bir yer vardır ben bilirim ne zaman oradan öpsem değişir gözlerinin rengi yanar dudakların, terler avuçların dökülür kapkara aydınlık gibi omuzlarına saçlarıngitgide artar kalbinin vuruşları bir musiki halinde dünyamı doldurur ansızın bütün sesler kesilir zaman durur bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde her gün seninle yeniden var oluruz eriyip kaybolduğumuz yerdesesini duymadığım gün yaşanmış değil açan çiçek değil öten kuş değil yüzünü görmediğim gün içimde yıldızlar sönük güneşler güneş değil seni sevmediğim gün seni anmadığım gün olacak iş değilbalıklar denize muhtaççiçekler toprağa ve suyaumutsuz yaşamıyor insanlardal yapraksız olmuyormeyve ağaçsıztanrı bizsiz tanrı değilbiz tanrı'ya muhtacızve ben de sana muhtacım sevdiğimsu gibi, ekmek gibiadın dudaklarımdabir sabah uyanıncanefes alabilmek gibiher günüm seninle geçsin o güneşe en yakın kimsenin varamayacağı bir dağ başında uçsuz bucaksız uzak denizlerde insan ayağı değmemiş ormanlarda uzaklarda, en uzaklarda o gemilerin uğramadığı limanlarda ışığım ol, alınyazım ol benim vatanım ol, evim ol yeter ki bir ömür boyu benim ol her günüm seninle geçsinümit yaşar oğuzcan
Ümit Yaşar Oğuzcan – Her Gün Seninle Şiir SözleriGüzel olan Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak Erimek yarını olmayan zamanlarda Durdurmak bir yerde bütün saatleri Bütün kuralları kırıp parçalamak Sonra varmak o yerlere Mevsimlere dur demek Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere Delicesine içmek Ve unutabilmek her şeyi ansızın Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak Güzel olan Sevmek seni Tanrılar gibi Seninle Tanrılaşmak…Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin Ne bu şehir kalacak Ne bu duygusuz sürü Bu korkunç kalabalık Her vapur seni getirecek bana Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim Kapılar sana açılacak Senin için söylenecek şarkılar Şiirler senin için yazılacak Her evde bir resmin Her meydanda bir heykelin olacak Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi Kopup ötelerden, ötelerden Yalnız bana geleceksin Bir gün bu akan sele dur diyeceğim eskimeyen tek güzelliği sende gördüm Sende buldum erişilmez hazları Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan Duyguların en ölmezini sende duydum Susuzluğum dudaklarında dindi Yalnızlığım ellerinde Çoğu gün unuttum açlığımı Sende doydum…İlk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun Anladım yaşadığımı her nefes alışta Seninle geçtim bütün zamanlardan Seninle var oldum Eridim seninle bir sonsuz bir yer vardır, ben bilirim Ne zaman oradan öpsem, Değişir gözlerinin rengi Yanar dudakların, terler avuçların Dökülür kapkara aydınlık gibi Omuzlarına saçların Gitgide artar kalbinin vuruşları Bir musiki halinde dünyamı doldurur Ansızın bütün sesler kesilir Zaman durur Bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde Her gün seninle yeniden var oluruz Eriyip kaybolduğumuz yerde…Sesini duymadığım gün Yaşanmış değil Açan çiçek değil Öten kuş değil Yüzünü görmediğim gün İçimde yıldızlar sönük Güneşler güneş değil Seni sevmediğim gün Seni anmadığım gün Olacak iş değil…Her günüm seninle geçsin O güneşe en yakın Kimsenin varamayacağı bir dağ başında Uçsuz bucaksız uzak denizlerde İnsan ayağı değmemiş ormanlarda Uzaklarda, en uzaklarda O gemilerin uğramadığı limanlarda Işığım ol, alınyazım ol benim Vatanım ol, evim ol Yeter ki bir ömür boyu benim ol Her günüm seninle geçsin…
Matilde’ye Sone Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman, çünkü iki yüzüyle karşına çıkar hayat. Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın, ateş de pay alır kendine soğuktan. – Seni sevmeye başlamak için seviyorum seni, – sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak – bir yolculuğa yeniden başlamak için – bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni. Sanki ellerindeymiş gibi mutluluğun ve hüzün dolu belirsiz bir yarının anahtarları hem seviyorum, hem de sevmiyorum seni. – Sevgimin iki canı var seni sevmeye. – Bu yüzden sevmezken seviyorum seni – ve bu yüzden severken seviyorum seni. Güzde Unutulmuş Saat yedi buçuğuydu güzün Ve ben bekliyordum Kimi beklediğim önemli degil. Günler, saatler, dakikalar Bıktılar benle olmaktan Çekip gittiler azar azar Kaldım ortada, tek başıma Kala kala kumla kaldım Günlerin kumuyla, suyla Bir haftanın artıklarıyla kaldım Vurulmuş ve hüzünlü Ne var, dediler bana Paris’in yaprakları Kimi bekliyorsun? Kaç kez burun kıvırdılar bana Önce ışık, çekip giden Sonra kediler, köpekler, jandarmalar Kalakaldım tek başıma Yalnız bir at gibi Otların üstünde ne gece, ne gündüz Sadece kışın tuzu Öyle kimsesiz kaldım ki Öyle bomboş Yapraklar ağladılar bana Sonra, tıpkı bir gözyaşı gibi Düştüler son yapraklar Ne önceleri, ne de sonra Hiç böyle yalnız kalmamıştım Bu kadar Ve kimi beklerken olmuştu Hiç mi hiç hatırlamam. Saçma ama bu böyle Bir çırpıda oldu bunlar Apansız bir yalnızlık Belirip yolda kaybolan Ve ansızın kendi gölgesi gibi Sonsuz bayrağına doğru koşan. Çekip gittim, durmadım Bu çılgın sokağın kıyısından Usul usul, basarak ayak uçlarıma Sanki geceden kaçıyor gibiydim Ya da karanlık, kükreyen taşlardan Bu anlattıklarım hiçbir şey değil Ama başıma geldi bütün bunlar Birini beklerken, bilmediğim Bir zamanlar. PABLO NERUDA Çeviren Hilmi Yavuz Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim Şöyle diyebilirim “Gece yıldızlardaydı Ve yıldızlar, maviydi, uzaklarda üşürler” Gökte gece yelinin söylediği türküler Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim Hem sevdim, hem sevildim, ya da o böyle söyler Bu gece gibi miydi kucağıma aldığım Öptüm onu öptüm de üstümde sonsuz gökler Hem sevdim, hem sevildim, ya da ben böyle derim Sevmeden durulmayan iri, durgun bakışlı gözler Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim Duymak yitirdiğimi, ah daha neler neler Geceyi duymak, onsuz daha ulu geceyi Çimenlere düşen çiy yazdığım bu dizeler Sevgim onu alakoymaya yetmediyse ne çıkar Ve o benimle değil, yıldızlıdır geceler Yürek zor katlanıyor onu yitirmelere Uzaklarda birinin söylediği türküler Bakışlarım kovalar onu tellim her yerde Bakışlar sanki onu bana getirecekler Böyle gecelerdeydi ağaçlar beyaz olur Artık ne ben öyleyim ne de eski geceler Sesim arar rüzgârı ona ulaşmak için Şimdi sevmiyorum ya, eskidendi sevmeler Şimdi kimbilir kimin benim olduğu gibi Sesi, aydınlık teni, sonsuz uzayan gözler Sevmiyorum doğrudur, yürek bu hâlâ sever Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer Bu gece gibi miydi kollanma almıştım Yüreğimde bir burgu ah onu yitirmeler Budur bana verdiği acıların en sonu Sondur bu onun için yazacağım dizeler çeviriHilmi Yavuz Yol Bir gün bile uzak olma gün uzun Gün uzun anlatamayacağım kadar Trenler bir yerlerde uyuduğunda İnsanlar garlarda nasıl beklerse, öyle beklerim seni Bir saat bile gitme gidersen uykusuzluk Damla damla birikir o saatte ve bir evi arayan bütün duman Yitik yüreğimi öldürmeye gelir belki de Kırılmasın kumun üstünde görüntün Göz kapakların bensiz uçmasın Bir dakika bile gitme sevdiğim Bir an Bile uzaklaşsan Dünyayı dolaşırım yalvarmak için sana Ya dön ya da bırak öleyim diye Buğdayın Türküsü Halkım ben, parmakla sayılmayan Sesimde pırıl pırıl bir güç var Karanlıkta boy atmaya Sessizliği aşmaya yarayan Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa Tohuma dururlar yeniden Ve halk, toprağa gömülü Tohuma durur bir yerde Buğday nasıl filizini sürer de Çıkarsa toprağın üstüne Güzelim kırmızı elleriyle Sessizliği burgu gibi deler de Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde. çeviri Hilmi Yavuz Tembeller Hangi akla uydular, hangi akla Ne geçti ellerine üstelik Ay’a uzay gemileri atmakla? Bulurlar mı umduklarını sanki Güzelim göklerin canına okumakla Oysa olgun çağında üzümlerin Toprağın karnında can bulur şarabın kanı Denizlerle sıradağlar arasında Şili’de şimdi kirazlar oynaşır Esmer, gizemli kızlar türkü çığırır Bir akarsu yalazlanır gitarlarda Yaratır buğdayın mucizesini Güneş, kapılara bir dokunmakla İlk yudumu al’dır şarabın Tatlıdır alyanak bir çocuk kadar İkincisi güçlü yapar adamı Gemici türkülerince güçlü yapar Üçüncüsü bir kırmızı zümrüttür Hem ateş, hem gelincik birarada Evimin hem toprağı, hem denizi var Kocaman kocaman gözleri kadınımın İri yaban fındıklarını andıran. Gece inince, deniz usulca Giyinir yeşiller, beyazlar Ayışığı köpüklere vurur da Deniz yeşili kızlar gibi düş kurar Evrenin böylesi nerde var? çeviri Hilmi Yavuz Yanıtlayalım bana soracaksınız leylaklar nerde diye? nerde gelinciklerle kaplı fizik ötesi? eleklerden elenmiş sözcüklerin yağmuru, boşluklar ve kuşlar yağmuru nerde? söyleyeyim, nerde madrid’in bir mahallesinde kalırdım çanlarla ve çalar saatlerle, ağaçlarla birlikte. görünürdü, ordan uzaktan kastilya’nın çökük yüzü kocaman deri bir okyanus gibi! çiçeklerin eviydi evimin adı. fışkırırdı sardunyalar her yandan; evim güzel bir evdi köpekler vardı, çocuklar vardı. anımsar mısın, raoul? anımsar mısın raphael? anımsar mısın, federico? federico, şimdi toprakta uyuyan sen anımsar mısın balkonlu evimi, nasıl da boğazlardı orda haziran güneşi ağzındaki çiçekleri. kardeşim, kardeşim! her şey kızgın seslerdi yalnızca, eşyaların tuzuydu çırpınan ekmek yığınlarıydı; argüelles mahallesinde otururdum, mahallemde pazarlar kurulurdu, bir de heykeli vardı solgun bir hokkaya benzerdi yuvarlanırdı kaşıklarda yağ, ayakların ellerin derin gürültüsü doldururdu sokakları. metreler, litreler, yaşamın derin özü. ve balıklar küme küme balıklar ve çatılar ve içinde yorgun bir okun dikildiği soğuk güneş, insanı deli eden o ince fildişi patateslerin, denize dek yuvarlanıp uzanan çalkantılı domateslerin dalgaları. derken bir sabah her şey alev aldı birden bir sabah, korlar yalayıp yutarak insanları çıktı topraktan, o günden beri ateş o günden beri barut ve o günden beri kan. haydutlar uçaklarıyla, magriplilerle haydutlar yüzükleriyle ve düşeslerle, haydutlar kara keşişleriyle ve dualarla indiler gökten yere öldürmeye çocukları. koştu çocuk kanı gibi sokaklarda çocukların kanı. çakallar ki çakallar bile ürkerdi onlardan taşlar ki deve dikeni ısırırsa tükürürdü yılanlar ki yılanlar bile iğrenirdi onlardan! gördüm ispanya’nın kanı ayaklanmıştı boğmak için onları gururun ve bıçağın dalgaları altında. generaller hainler şu ölmüş evime bir bakın yaralı ispanya’ya bir bakın. ama her ölmüş evden, çiçek yerine çıkıyor kızgın bir maden, ama ispanya’nın her yarasından çıkıyor bir ispanya daha, ama her ölü çocuktan bir tüfek çıkıyor bakan ama her cinayetten bir gün yüreğinizde gerçek yerini bulacak mermiler çıkıyor. soruyorsunuz, niye şiirlerim düşten ve yapraklardan yurdumun büyük yanardağlarından söz etmiyor diye? gelin görün sokaklardaki kanı, gelin görün sokaklardaki kanı, gelin görün sokaklardaki kanı! Ricardo Neftali Reyes yada Pablo Neruda, 12 Temmuz 1904’te Şili’de doğdu. Babası Jose del Carmen Reyes Morales bir demiryolu görevlisiydi. Annesi Rosa Neftali Reyes Basoalto Opazo ise ilkokul öğretmeniydi ve evlendikten on bir ay sonra veremden öldü. Babası, ertesi yıl Temuco kentine yerleşip yeniden evlendi. İkinci annesi, Neruda’nın “hiçbir zaman üvey anne demeye dilinin varmadığı” Trinidad Candia Marverde idi. Pablo okula başladı. Çekingen bir öğrenciydi. 1917-20 arasında ilk yazılarını, ilk şiirlerini denedi. Bunlara Ncftali Reyes olarak imza attı. Sonunda, sevdiği bir Çek yazarının soyadını kendi adına ekleyerek Pablo Neru-da imzasını kullanmaya başladı. Ertesi yıl Santiago kentine, Maruri sokağındaki bir öğrenci yurduna yerleşip Fransızca dersleri almaya başladı. O günler açlıklarla geçen günlerdi ama ara vermeden şiirler yazdı ve bunlardan biri, Bayram şarkısı, bir yarışmada birinci seçildi. İLK KİTABINI 19 YAŞINDA KENDİ YAYINLADI 1923’te babasının armağan ettiği saati ve elindeki üç beş parça ev eşyasını satarak, bunların geliriyle ilk şiir kitabı Crepusculario’yu Akşam Alacası çıkarttı. Ardından, 1925 yıllarında, kendini büsbütün edebiyata verdi. Üç kitabı, “Sonsuz İnsanın Girişimi”, “Anillos” ve “Yerleşik Adam ve Umudu”nu yazdı. 1927’de, Burma’nın başkenti Rangoon’da konsolos oldu. Ünlü şiir kitabı “Yeryüzü Konutu”nu yazdı. Genç bir Burma kızıyla fırtınalı bir aşk yaşadı. Kız İngilizler gibi giyinirdi ve dışarıdaki adı da Josie Bliss’di. Ama evdeyken, o giysileri de, o adı da soyunur, göz kamaştırıcı bir yerli kılığına bürünürdü. 1928’de Kolombo’da, 1930’da Batavia’da konsolos oldu. Java’da genç bir Hollandalı kızla evlendi. İki yıl sonra Şili’ye döndü. “El Hondero Entusiasta” ile “Residencia en la Tierra” yayımlandı. Buenos Aires’de konsolosluk yaptı. Orada, Güney Amerika gezisine çıkan Federico Garcia Lorca ile karşılaştı. Pen Club’de, Nikaragualı ünlü ozan Ruhen Dario ile birlikte bir konuşma yaptı. 1935’de Madrid konsolosu oldu. Rafael Alberti ile dostluk kurdu. “Residencia en la Tierra” Madrid’de yayımlandı. “Caballo Verde Para la Poesia – Şiirin Yeşil Atı” adlı dergiyi kurdu. Delia del Carril ile evlendi. İLK SİYASİ ŞİİRİ İSPANYA İÇ SAVAŞINA TEPKİ 1936 ve İspanya iç savaşı. Lorca Granada yakınındaki Visnar’da kurşunlanınca Neruda ilk büyük siyasi şiirini yazdı “Ölmüş Savaşçıların Analarına Şarkı”. Neru-da’nın konsolosluk görevine son verildi. O da Paris’e yerleşerek “Dünya Ozanları İspanya Halkını Savunuyor” dergisini yayımlamaya başladı. 1940’da Meksiko başkonsolosu oldu. Orada, Meksika ve Amerika sanatının büyük ustaları Orozko, Rivera, Siqueiros ve Meksika kültürünün diğer öncüleriyle, izlerini ve yansımalarını Evrensel Şarkı’da gördüğümüz dostluklar kurdu. 1945’de, Şili’nin Kuzey kesiminden, maden ocaklarının bulunduğu Trapaca ve Antofagasta illerinden senatör seçildi. Seçim kampanyası sırasında, uğradığı her yerde “Kuzeye Merhaba” adlı şiirini okudu. Devrimci Şili Partisi’ne girdi. Yeni Cumhurbaşkanı Gabriel Gonzales’in, kendini iktidara getiren devrimci güçlere cephe alışı Neruda’yı da etkiledi. Neruda, ona karşı, binlerce insanın okuması için mektup yazdı. Vatana ihanetle suçlandı. Kendini senato önünde savundu ve “Suçluyorum” nutkunu okudu. Mahkemeler tutuklanmasına karar verdi. DÜNYA BARIŞSEVERLER KONGRESİ BAŞKANI 1949’da And dağlarını at üstünde aşarak yurdundan ayrıldı. Yanında kitabının taslakları vardı. Başlangıçta “Şili’ye Şarkı” adını taşıyan bu çalışmaya, gitgide genişleyerek evrensel boyutlu bir içerik kazanması üzerine, “Evrensel Şarkı” adını verdi Neruda. Aynı yıl Paris’de toplanan “Dünya Barışseverler Kongresi”ne başkan seçildi. Doğu Avrupa ülkelerine gitti, Rusya, Polonya ve Macaristan’ı gezdi. “Evrensel Şarkı” 1950’de Meksika’da basıldı. Şili’de de kaçak bir baskı yapıldı. Asya ve Avrupa gezilerine çıktı. Picasso’yla birlikte “Dünya Barış Ödülü”nü kazandı. 1952’de Capri’de “Üzümler ve Rüzgâr” adlı yapıtına başladı. “Kaptanın Dizeleri” adlı yapıtı da, Milano’da, imzasız olarak yayımlandı. O yıl, hakkındaki kovuşturma kararının kaldırılması üzerine, anavatanına döndü. 1954’de “Temel Övgüler” yayımlandı. 1956’da yeniden Şili’ye döndü. “Yeni Temel Övgüler”i yazdı. 1958’de “Taşkın Dalga”yı yazdı. 1959’da “Deniz Yolculukları ve Dönüşler”i yazdı. 1964’de zengin bir yaşam öyküsünün şiirlerle anlatıldığı “Kara Ada Defteri” adlı yapıtı yayımlandı. 1965’te, Shakespeare çevirilerinden ötürü, Oxford Üniversitesi Felsefe ve Edebiyat Onur Doktorluğu’nu aldı. 1966’da “Kumda Bir Ev”, 1967’de “Barkarol” ve ” Murieta’nın Yükselişi ve Ölümü” adlı yapıtları yayımlandı. 1970’de Salvador Allende için seçim kampanyasına katıldı. “Yanan Kılıç” ve “Gök Taşları” adlı yapıtları yayımlandı. 1971 DE NOBEL EDEBIYAT ÖDÜLÜ’NÜ ALDI 1971’de Salvador Allende’nin Cumhurbaşkanlığındaki Şili’nin Paris Büyükelçisi oldu. 21 Ekim’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı. 1972’de “Verimsiz Coğrafya” adlı yapıtını yazdı. Anılarını yazmaya başladı. Fransa elçiliğinden ayrıldı. Bir hastalık geçirdi ve Şili’ye döndü. Kasım ayında, Santiago Ulus Stadı’nda düzenlenen coşkun “Pablo Neruda’ya Saygı” gösterisi gerçekleştirildi. 1973’de Parlamento seçimleri için kampanyaya katıldı. Şili’deki iç savaşın önlenmesinde çaba göstermeleri için Latin Amerika ve Avrupa aydınlarına çağrıda bulundu. 11-20 Eylül Şili’de askerî darbe oldu. Salvador Allende öldürüldü. Neruda’nın Valparaiso’daki ve Santiago’daki evleri yağmalandı. 23 Eylül’de Neruda hayata veda etti. YAŞAMIŞ OLAN EN BÜYÜK DÜNYA OZANLARINDAN Neruda yaşamış olan en büyük dünya ozanlarından birisidir. Onun aşk şiirleri dünyanın neredeyse tüm ülkelerinde okunmakta ve halen çevirileri yayımlanmaktadır. “Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı” isimli kitabı onun adını en çok duyuran kitabıdır ve daha 1961’de bu kitap Buenos Aires’teki Losada yayınevinde milyonuncu baskıyı yapmıştır. Şimdilerde bu sayı iki milyona yakındır. Bir gün genç bir posta dağıtıcısı kapısını çaldığı Pablo Neruda’ya hayranlıkla bakarak “Ah ben de ozan olmak isterdim” der. Ünlü şair mizah dolu bir karşılık verir “Yavrucuğum Şili’de herkes ozandır zaten. Postacılığı sürdürmen daha ilginç. Hiç değilse çok yol yürür ve şişmanlamazsın. Şili’deki tüm ozanlar davul gibi.” Postacı ve şair arasındaki konuşma şöyle gelişir -Demek istiyorum ki, ozan olsaydım söylemek istediğim her şeyi söyleyebilirdim. -Ne söylemek istiyorsun peki? -İşte asıl sorun bu ya, ozan olmadığım için söyleyemiyorum. Neruda, genç postacıya sahili izleyerek körfeze gitmesini ve yol boyunca denizi gözlemleyerek metaforlar üretmesini önerir. Metaforun ne demek olduğunu soran postacıya örnek olsun diye de, bir şiirini okur Dizelerden etkilenen postacının “Sizin sözcüklerinizle sallanan bir gemi gibi hissettim kendimi” sözü üzerine gülümser Neruda “İşte bir metafor yaptın…” Ve böylelikle güzel bir dostluk başlar Şilili şair Pablo Neruda ile postacı Mario Jimenez arasında. AŞK AĞIR HASTALIK SAYILMAZ, ÇARESI VAR Bir gün, Mario, aşık olduğunu açıklar. Neruda, “Ağır hastalık sayılmaz, çaresi var” diyerek kızın adını sorar. Postacı âşık olduğu kızın adını söyleyince İtalyan şair Dante’yi anımsar… Neruda “Beatrice…” Dante’nin büyük aşkının adı da Beatrice’dir, Beatrice Portineri. Postacı Mario, sevgilisini anlatırken Neruda’ya partisi tarafından Şili Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterildiği haberi gelir. Cumhurbaşkanlığı’na Allende seçilince kazanmaya niyeti olmayan şair memnunluk içinde yeniden köyüne döner. 1971 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Neruda, daha sonra Paris’e Büyükelçi olarak gönderilir. Şair ile postacı arasındaki dostluk asla kopmaz. Sürekli olarak mektup yazan Neruda, postacı dostuna ses kayıt cihazı göndererek şunları ister “Denizi özlüyorum. Kuşları özlüyorum. Bana evimin seslerini gönder. Bahçeye gir ve çanları çal. İlk önce rüzgârın hareketiyle sallanan küçük çanların ince seslerini kaydet, sonra büyük çanın ipini beş altı kez çek. Kayalıklarda yürü Mario, dalgaların patlayışını kaydet.” Mario Jimenez şair dostunun “metafor”a ihtiyaç duyduğunu çok iyi anlayarak isteğini yerine getirir. Pablo Neruda evine döndüğünde oldukça hastadır. Ama, kısa bir süre sonra çok sevdiği ülkesinde büyük bir düş kırıklığı yaşar. Dikta rejiminin askerleri şairin evini abluka altına alırlar. Ama, Mario, şairin kapısını çalmayı başarır. Neruda, yıllar önce kendisine şair olmak istediğini söyleyen postacı dostunu görünce tutamaz gözyaşlarını. Beatrice ile evlenmiş, bir de oğlan babası olmuştur Mario. Neruda hasta yatağından kalkıp pencereden denizi görmek ister ama Mario, “Serin bir rüzgâr esiyor” diyerek karşı çıkar. Neruda’nın yanıtı muhteşemdir “Ne gizlemek istiyorsun benden? Belki de pencereyi açtığımda deniz artık orada, aşağıda olmayacak. Onu da mı götürdüler?” Son anlarında hastaneye kaldırılan Neruda’nın Şili’deki tüm ozanlarınkine benzeyen “davul gibi” bedenini uğurlayanlar arasında sadık dostu Mario Jimenez de vardır. Eserleri * Crepusculario Alacakaranlık Kitabı, 1923 * Veinte poemas de amor y una canción desesperada Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı, 1924 * Tentativa del hombre infinito. – Santiago Nascimento, 1926 * Anillos / Pablo Neruda, Tomás Lago. – Santiago Nascimento, 1926 * El habitante y su esperanza. – Santiago Nascimento, 1926 * El hondero entusiasta. – Santiago Empresa Letras, 1933 * Residencia en la tierra 1925-1931. – Santiago Nascimento, 1933 * Residencia en la tierra 1925-1935. – Enl. ed. – Madrid Cruz & Raya, 1935 . – 2 vol. * España en el corazón. – Santiago Ercilla, 1937 * Las furias y las penas. – Santiago Nascimento, 1939 * Canto general de Chile Fragmentos. – Mexico City Privately published, 1943 * Tercera residencia 1935-1945. – Buenos Aires Losada, 1947 * Alturas de Macchu Picchu. – Santiago Librería Neira, 1947 * Canto general. – Mexico City Talleres Gráficos de la Nación, 1950 * Los versos del capitán. – Napol Naples L’Arte Tipografica, 1952 * Las uvas y el viento. – Santiago Nascimento, 1954 * Odas elementales. – Buenos Aires Losada, 1954 * Nuevas odas elementales. – Buenos Aires Losada, 1956 * Obras completas. – Buenos Aires Losada, 1957. – Enl. ed. 1962, 2 vol. – Enl. ed. 1967. – Enl. ed. 1973, 3 vol. * Tercer libro de las odas. – Buenos Aires Losada, 1957 * Estravagario. – Buenos Aires Losada, 1958 * Navegaciones y regresos. – Buenos Aires Losada, 1959 * Cien sonetos de amor. – Santiago Editorial Universitaria, 1959 100 Aşk Sonesi * Canción de gesta. – Havana Casa de las Américas, 1960 * Las piedras de Chile. – Buenos Aires Losada, 1961 * Cantos ceremoniales. – Buenos Aires Losada, 1961 * Plenos poderes. – Buenos Aires Losada, 1962 * Memorial de Isla Negra. – Buenos Aires Losada, 1964. – 5 vol. * Arte de pájaros. – Santiago Sociedad de Amigos del Arte Contemporáneo, 1966 * Una casa en la arena. – Barcelona Lumen, 1966 * Fulgor y muerte de Joaquín Murieta bandido chileno injusticiado en California el *23 de julio de 1853. – Santiago Zig-Zag, 1967 * La barcarola. – Buenos Aires Losada, 1967 * Las manos del día. – Buenos Aires Losada, 1968 * Fin de mundo. – Santiago Sociedad de Arte Contemporáneo, 1969 * Aún. – Santiago Nascimento, 1969 * Maremoto. – Santiago Sociedad de Arte Contemporáneo de Santiago, 1970 * La espada encendida. – Buenos Aires Losada, 1970 * Las piedras del cie. – Buenos Aires Losada, 1970 * Geografía infructuosa. – Buenos Aires Losada, 1972 * Incitación al nixonicidio y alabanza de la revolución chilena. – Buenos Aires Losada, 1973 * La rosa separada. – Buenos Aires Losada, 1973 * El mar y las campanas. – Buenos Aires Losada, 1973 * Jardín de invierno. – Buenos Aires Losada, 1974 * 2000. – Buenos Aires Losada, 1974 * El corazón amarillo. – Buenos Aires Losada, 1974 * Libro de las preguntas. – Buenos Aires Losada, 1974 Sorular Kitabı * Elegía. – Buenos Aires Losada, 1974 * Defectos escogidos. – Buenos Aires Losada, 1974 * Confieso que he vivido. – Barcelona Seix Barral, 1974 Yaşadığımı İtiraf Ediyorum * Cartas a Laura. – Madrid Ediciones Cultura Hispánica del Centro Iberoamericano de Cooperación, 1978 * Para nacer he nacido. – Barcelona Seix Barral, 1978 * El río invisible poesía y prosa de juventud. – Barcelona Seix Barral, 1980 * Cuadernos de Temuco 1919-1920 / edición y prólogo de Víctor Farías. – Buenos Aires Seix Barral, 1996 * Yo acuso discursos parlamentarios 1945-1948 / edición a cargo de Leonidas Aguirre Silva. – Bogotá *Editorial Oveja Negra, 2002
Her Gün Seninle Güzel olan Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak Erimek yarını olmayan zamanlarda Durdurmak bir yerde bütün saatleri Bütün kuralları kırıp parçalamak Sonra varmak o yerlere Mevsimlere dur demek Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere Delicesine içmek Ve unutabilmek her şeyi ansızın Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak Güzel olan Sevmek seni Tanrılar gibi Seninle Tanrılaşmak... Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin Ne bu şehir kalacak Ne bu duygusuz sürü Bu korkunç kalabalık Her vapur seni getirecek bana Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim Kapılar sana açılacak Senin için söylenecek şarkılar Şiirler senin için yazılacak Her evde bir resmin Her meydanda bir heykelin olacak Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi Kopup ötelerden, ötelerden Yalnız bana geleceksin Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin. Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm Sende buldum erişilmez hazları Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan Duyguların en ölmezini sende duydum Susuzluğum dudaklarında dindi Yalnızlığım ellerinde Çoğu gün unuttum açlığımı Sende doydum... İlk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun Anladım yaşadığımı her nefes alışta Seninle geçtim bütün zamanlardan Seninle var oldum Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta. Boynunda bir yer vardır, ben bilirim Ne zaman oradan öpsem, Değişir gözlerinin rengi Yanar dudakların, terler avuçların Dökülür kapkara aydınlık gibi Omuzlarına saçların Gitgide artar kalbinin vuruşları Bir musiki halinde dünyamı doldurur Ansızın bütün sesler kesilir Zaman durur Bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde Her gün seninle yeniden var oluruz Eriyip kaybolduğumuz yerde... Sesini duymadığım gün Yaşanmış değil Açan çiçek değil Öten kuş değil Yüzünü görmediğim gün İçimde yıldızlar sönük Güneşler güneş değil Seni sevmediğim gün Seni anmadığım gün Olacak iş değil... Her günüm seninle geçsin O güneşe en yakın Kimsenin varamayacağı bir dağ başında Uçsuz bucaksız uzak denizlerde İnsan ayağı değmemiş ormanlarda Uzaklarda, en uzaklarda O gemilerin uğramadığı limanlarda Işığım ol, alınyazım ol benim Vatanım ol, evim ol Yeter ki bir ömür boyu benim ol Her günüm seninle geçsin...Ümit Yaşar Oğuzcan
Özlemekle İlgili Şiirler Oku Çok Özledim Be Sevgili Özlemenin bir ilacı var mı dersin… Çünkü ben hasretinden geceyle karıştım, bir yığın acıyla buluştum… Kalbim derinlerde bir sancı gibi işliyor içime… Sensizliği hiç sevemedim Sevgili… Şimdi olsaydın yanımda… Kavuştursaydın göz bebeklerini gözümün nuruyla… Seni gördüğümde parıldayan ışıltı sanki yıldızların sayısınca… Ayrılık da sevdaya dahil dediler.. Bunu bana öğretmek için çok denediler… Vazgeçip kaçarım diye… Özlemenin acısını üzerime kelimeleriyle döktüler… Sonbaharın gelmesi gibi hüzünlü olduğunu bilemedimki… Bir kışı beklerken şimdi yüreğim… Geçmişe geri dönemem ki… Ne kadar acırsa acısın… Sevdim Seni… Bu yolda ya vuslatı sonlandırmak var artık… Ya da yok olmakSensiz kalmak ölüm acısıyken ben geri dönemem ki Çok özledim Çok… Seni be Sevgili … Yazar imtihan Hasret Şiirleri Oku Hüzünlü Şiirler Çaresi Olmayan Hasretin Yakarışı Şiiri Post Views
seni sevmediğim gün olacak iş değil şiiri