Kuranı Kerim sure ayet ve kuran meali arama motoru, Hızlı ve doğru şekilde arayın! Sıralaması: Kuran. NİSÂ 176 ayet. AÇIKLAMA Arama yaparken harekelerin yazılmasında. Ancak bu dua Kur'an'da geçen bir sure veya ayet değildir. Kuran İhlasSuresi 2. ve 3. Ayet meali, Diyanet Vakfı Meali, Konuya referans Zümer Suresi 23. Ayet. Ayrıca birbirini açıklayan ayetler örneği olarak bk. Muddesir Suresi 27. 28. ve 29. ayetler 27 Furkan Suresi 33. Ayet “Onların sana getirdikleri hiçbir örnek yoktur ki, sana gerçeği ve en güzel açıklamayı (tefsir) getirmiş Nûr Suresi 21. Ayetinin Meali (Anlamı): Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilin ki o, ısrarla hayâsızlığı, çirkin ve kötü işleri yapmayı emreder. Eğer üzerinizde Allah’ın lutfu ve merhameti olmasaydı, sizden hiç kimse ebediyen temize çıkamazdı. Ancak Allah dilediği 24 Sure. Nûr Suresi 21. Ayet Meali, Nûr 21, 24:21. Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o hayâsızlığı ve kötülüğü emreder. Eğer Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı, sizden hiçbiriniz asla temize çıkamazdı. Fakat Allah, dilediği kimseyi tertemiz kılar. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. V3U67. ❬ Önceki Sonraki ❭ Your browser doesn’t support HTML5 audio ۞ يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ لَا تَتَّبِعُوا۟ خُطُوَٰتِ ٱلشَّيْطَٰنِ ۚ وَمَن يَتَّبِعْ خُطُوَٰتِ ٱلشَّيْطَٰنِ فَإِنَّهُۥ يَأْمُرُ بِٱلْفَحْشَآءِ وَٱلْمُنكَرِ ۚ وَلَوْلَا فَضْلُ ٱللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُۥ مَا زَكَىٰ مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ أَبَدًا وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ يُزَكِّى مَن يَشَآءُ ۗ وَٱللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytânşeytâni, ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munkermunkeri ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîmalîmun. Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o hayâsızlığı ve kötülüğü emreder. Eğer Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı, sizden hiçbiriniz asla temize çıkamazdı. Fakat Allah, dilediği kimseyi tertemiz kılar. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Türkçesi Kökü Arapçası ey يَا أَيُّهَا kimseler الَّذِينَ inananlar ا م ن امَنُوا لَا izlemeyin ت ب ع تَتَّبِعُوا adımlarını خ ط و خُطُوَاتِ şeytanın ش ط ن الشَّيْطَانِ ve kim وَمَنْ izlerse ت ب ع يَتَّبِعْ adımlarını خ ط و خُطُوَاتِ şeytanın ش ط ن الشَّيْطَانِ muhakkak o فَإِنَّهُ ona emreder ا م ر يَأْمُرُ edepsizliği ف ح ش بِالْفَحْشَاءِ ve kötülüğü ن ك ر وَالْمُنْكَرِ ve eğer olmasaydı وَلَوْلَا lutfu ف ض ل فَضْلُ Allah’ın اللَّهِ size عَلَيْكُمْ ve rahmeti ر ح م وَرَحْمَتُهُ مَا temizlemezdi ز ك و زَكَىٰ sizden مِنْكُمْ hiç مِنْ birinizi ا ح د أَحَدٍ asla ا ب د أَبَدًا fakat وَلَٰكِنَّ Allah اللَّهَ arındırır ز ك و يُزَكِّي kimseyi مَنْ dilediği ش ي ا يَشَاءُ ve Allah وَاللَّهُ işitendir س م ع سَمِيعٌ bilendir ع ل م عَلِيمٌ Diyanet İşleri Başkanlığı Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o hayâsızlığı ve kötülüğü emreder. Eğer Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı, sizden hiçbiriniz asla temize çıkamazdı. Fakat Allah, dilediği kimseyi tertemiz kılar. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Diyanet Vakfı Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o, edepsizliği yüzkızartıcı suçları ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah´ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse asla temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir. Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın! Her kim şeytanın adımlarına uyarsa, şunu bilsin ki o, çirkin ve kötü şeyler emreder. Allah´ın size karşı lütfu ve rahmeti olmasaydı, içinizden hiçbiri asla temize çıkamazdı; fakat Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah, herşeyi işiten, herşeyi bilendir. Elmalılı Hamdi Yazır Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, şunu bilsin ki o, edepsizlikleri ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah´ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse temize çıkmazdı. Fakat Allah, dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir. Ali Fikri Yavuz Ey iman edenler! Şeytanın izi ardınca gitmeyin. Kim şeytanın izine uyarsa, bilsin ki, o, kötülüğü ve meşrû olmıyanı emreder. Eğer üzerinizde Allah’ın fazlı ve rahmeti olmasaydı, içinizden hiç biri ebediyyen günah kirinden temize çıkamazdı. Fakat Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah Semî’dir=her şeyi işitir, Alîm’dir= her şeyi bilir. Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Ey o bütün iyman edenler Şeytanın adımlarına uymayın, her kim Şeytan adımlarına uyarsa şübhe yok ki o çirkin ve merdud şeyler emreder, eğer üzerinizde Allahın fadl-ü rahmeti olmasa idi içinizden hiç biri ebedâ temize çıkamazdı ve lâkin Allah, dilediğini temize çıkarır ve Allah, semi´dir alîmdir Fizilal-il Kuran Ey mü´minler, sakın şeytanın izinden gitmeyiniz. Kim şeytanın izinden giderse bilsin ki, o edepsizliği, ahlâksızlığı ve çirkin davranışları emreder. Eğer Allah´ın size yönelik lütfu ve merhameti olmasaydı hiçbiriniz asla kötülüklerden arınamazdı. Ama Allah dilediği kimseleri kötülüklerden arındırır. Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir. Hasan Basri Çantay Ey îman edenler, şeytanın adımları ardınca gitmeyin. Kim şeytanın adımlarına uyarsa şübhesiz ki o, kötülüğü ve gayr-i meşruu emreder. Eğer üzerinizde Allahın fazl-u rahmeti olmasaydı içinizden hiçbiri niz ebedî temize çıkmazdı. Ancak Allahdır ki kimi dilerse temize çıkarır. Allah hakkıyle işiden, her şey´i kemâliyle bilendir. İbni Kesir Ey iman edenler; şeytanın adımlarına uymayın. Kim, şeytanın adımlarına uyarsa; bilsin ki o, hayasızlığı ve kötülüğü emreder. Şayet Allah´ın sizin üzerinizde lutuf ve rahmeti bulunmasaydı; hiç biriniz ebediyyen temize çıkamazdı. Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır ve Allah Semi´ dir, Alim´dir. Ömer Nasuhi Bilmen Ey imân etmiş olanlar! Şeytanın adımlarına uymayın ve her kim şeytanın adımlarına uyarsa elbette ki o, çirkin ve inkar edilmiş şeyler ile emreder. Ve eğer üstünüzde Allah´ın fazlı ve merhameti olmasa idi sizden hiçbir kimse ebedîyyen temize çıkamazdı, velâkin Allah dilediğini temize çıkarır ve Allah bihakkın işiticidir, bilicidir. Tefhim-ul Kuran Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın, kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki gerçekten o, çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. Eğer Allah´ın üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiç biri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah, işitendir, bilendir. 24. NUR SURESİ MEALİ Bismillahirrahmanirrahim 1 – İşte bu âyetler bizim indirdiğimiz ve hükümlerini üzerinize farz kıldığımız bir sûredir. Belki düşünüp öğüt alırsınız diye onda açık açık âyetler indirdik. 2 – Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dinini tatbik hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun. 3 – Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenebilir. Bu, müminlere haram kılınmıştır. 4 – Namuslu kadınlara zina esnasında bulunup, sonra bunu ispat için dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkardırlar. 5 – Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir. 6 – Eşlerine zina esnasında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir. 7 – Beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah’ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir. 8 – Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şahitlik etmesi, 9 – Beşinci defa da, eğer kocası doğru söyleyenlerden ise, Allah’ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır. 10 – Ya Allah’ın size bol lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı haliniz nice olurdu.? 11 – Haberiniz olsun ki Muhammed’in eşine bu ağır ifki iftirayı uyduranlar sizin içinizden bir gruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük saymayın; aksine o, sizin için bir iyiliktir. Onlardan herbir kişiye, günah olarak ne işlemişse onun karşılığı ceza vardır. Elebaşlılık yapan, bu yüzden de bu günahın büyüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır. 12 – Erkek ve kadın müminlerin, bu iftirayı işittiklerinde kendi vicdanları ile hüsnü zanda bulunup da, “bu apaçık bir iftiradır” demeleri gerekmez miydi? 13 – Bu iddiayı ortaya atanların da bu konuda dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki şahitler getirip ispat edemediler, öyle ise onlar Allah nezdinde yalancıların ta kendisidirler. 14 – Eğer dünyada ve ahirette Allah’ın lütuf ve merhameti üstünüzde olmasaydı, size mutlaka büyük bir azab isabet ederdi. 15 – Çünkü siz bu iftirayı, gelişi güzel birbirinizin ağzından alıyor ve hakkında bilgi sahibi olmadığınız bu uydurma haberi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük bir suçtur. 16 – Onu duyduğunuzda “Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Haşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır…” demeli değil miydiniz? 17 – Eğer inanmış insanlarsanız, Allah, bir daha buna benzer tutumu tekrarlamaktan sizi sakındırıp uyarıyor. 18 -Ve Allah âyetlerini size açıklıyor. Allah, işin iç yüzünü çok iyi bilir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir. 19 – İnananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da, ahirette de acı veren bir azab vardır. Her şeyi Allah bilir; siz bilmezsiniz. 20 – Ya sizin üstünüze Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı; Allah çok şefkatli ve merhametli olmasaydı haliniz nice olurdu? 21 – Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, şunu bilsin ki o, edepsizlikleri ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse temize çıkmazdı. Fakat Allah, dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir. 22 – İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere mallarından vermeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar, feragat göstersinler. Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir. 23 – Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir azab vardır. 24 – O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir. 25 – O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah’ın gerçek olduğunu anlayacaklar. 26 – Kötü kadınlar, kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır. İşte bu temiz olan, iftiracıların söylediklerinden çok uzaktırlar. Kendileri için bağışlanma ve güzel bir rızık vardır. 27 – Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip ev halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir. Herhalde bunu düşünüp anlarsınız. 28 – Orada kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, “Geri dönün!” denilirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha temiz bir davranıştır. Allah, yaptığınızı bilir. 29 – İçinde kendinize ait bir şeylerin bulunduğu oturulmayan bir eve girmenizde herhangi bir sakınca yoktur. Allah, sizin açığa vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir. 30 – Resulüm! Mümin erkeklere, gözlerini harama dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır. 31 – Mümin kadınlara da söyle Gözlerini harama bakmaktan korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine kadar örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları mümin kadınlar, ellerinin altında bulunan köleleri, erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış cinsî güçten düşmüş hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz. 32 – Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi davranışta olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olan ve her şeyi bilendir. 33 – Evlenme imkanını bulamayanlar ise, Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan köleler ve cariyelerden mükatebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde hürriyete kavuşmalarında kendileri için bir iyilik görüyorsanız, hemen mükatebe yapın. Allah’ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki, zorlanmalarından sonra Allah onlar için çok bağışlayıcı ve merhametlidir. 34 – Andolsun ki biz size açık açık bildiren âyetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvaya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik. 35 – Allah, göklerin ve yerin nurudur aydınlatıcısıdır. O’nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. Bu öyle bir ağaç ki yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. Bu ışık nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara işte böyle misal verir; Allah her şeyi bilir. 36 – Bu kandil birtakım evlerdedir ki, Allah o evlerin yücelmesine ve içlerinde isminin okunmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O’nu tesbih ederler. 37 – Birtakım insanlar Allahı tesbih ederler ki, ne ticaret ne de alış veriş onları Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar. 38 – Çünkü Allah, kendilerine işledikleri amellerin en güzeli ile ecir verecek, lütfundan fazlasını da bahşedecektir ve Allah, dilediğine hesapsız rızık verir. 39 – Küfredenlere gelince, onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir ki, susayan onu su zanneder, nihayet ona vardığında orada herhangi bir şey bulamamış, üstelik yanıbaşında da inanmadığı, kendisinden sakınmadığı Allah’ı bulmuştur. Allah ise onun hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok çabuk görür. 40 – Yahut o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut. Bir biri üstüne karanlıklar… İnsan, elini çıkarıp uzatsa, nerdeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah, nur vermemişse, artık o kimsenin ışık ve aydınlıktan nasibi yoktur. 41 – Görmez misin ki, göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kanat çırpıp uçan kuşların Allah’ı tesbih ettiklerini? Her biri kendi tesbihini ve duâsını bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir. 42 – Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır; dönüş de ancak O’nadır. 43 – Görmez misin ki Allah bulutları dilediği yere sürüklüyor; sonra onları biraraya getirip üstüste yığıyor. İşte görüyorsun ki bunlar arasında yağmur çıkıyor. O, gökten, sanki oradaki dağlardan da dolu indirir. Artık onu dilediğine isabet ettirir; dilediğinden de onu uzak tutar; bu bulutlardan çıkan şimşeğin parıltısı nerdeyse gözleri alır! 44 – Allah gece ile gündüzü evirip çeviriyor. Şüphesiz bunda hakikatı gören gözlere sahip olanlar için mutlak bir ibret vardır. 45 – Allah, her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki yağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür… Allah dilediğini yapar; çünkü Allah her şeye kâdirdir. 46 – Andolsun biz her şeyi apaçık bildiren âyetler indirdik. Allah dilediğini doğru yola iletir. 47 – Bir de “Allah’a ve Resulüne inandık ve itaat ettik” diyorlar da, sonra bunun arkasından yan çiziyorlar; bunlar mümin değillerdir. 48 – Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Resulüne çağrıldıkları zaman, bakarsın ki, içlerinden birkısmı yüz çevirip dönerler. 49 – Ama, eğer Allah ve Resulünün hükmettiği hak kendi lehlerine ise, ona, gönülden bağlı olarak saygı ile gelirler. 50 – Kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa şüphe ve tereddüd içinde midirler? Yoksa Allah ve Resulünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir! 51 – Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Resulüne davet edildiklerinde müminlerin sözü ancak “işittik ve itaat ettik” demeleridir. İşte bunlar asıl kurtuluşa erenlerdir. 52 – Her kim Allah’a ve Resulüne itaat eder, Allah’a saygı duyar ve O’ndan sakınırsa, işte asıl bunlar bedbahtlıktan kurtulanlardır. 53 – Ötekiler münafıklar, sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka savaşa çıkacaklarına dair, en ağır yeminleri ile Allah’a yemin ettiler. De ki Yemin etmeyin. İtaatiniz malumdur! Bilin ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. 54 – De ki Allah’a itaat edin; Peygambere de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamberin sorumluluğu kendine yüklenen, sizin sorumluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygambere düşen, sadece açık açık duyurmaktır. 55 – Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini İslâm’ı onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağnı vaad etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler. Hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkarlardır. 56 – Hem namazı kılın, zekatı verin ve peygambere itaat edin ki rahmete eresiniz. 57 – İnkâr edenlerin, yeryüzünde Allah’ı aciz bırakacaklarını sanmayasın! Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varış yeridir orası! 58 – Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan köle ve cariyeleriniz ve içinizden henüz erginlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra yanınıza gireceklerinde sizden üç defa izin istesinler. Bunlar mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için, ne de onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. 59 – Sizden olan çocuklarınız erginlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekiler büyükleri izin istedikleri gibi, onlar da izin istesinler. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. 60 – Bir nikah ümidi kalmayan, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların ise, zinetlerini yabancı erkeklere göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. Yine de iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir. 61 – A’maya güçlük yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur. Sizin için de gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden veya anahtarlarına malik olduğunuz yerlerden, yahut dostlarınızın evlerinden yemenizde bir sakınca yoktur. Toplu halde veya ayrı ayrı yemenizde de bir güçlük ve günah yoktur. Evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından mübarek ve güzel bir yaşama dileği olarak kendinize birbirinize selam verin. İşte Allah düşünüp anlayasınız diye size âyetlerini böyle açıklar. 62 – Müminler ancak, Allah’a ve Resülüne gönülden inanmış kimselerdir. Onlar o Peygamber ile birlikte sosyal bir işle meşgul iken ondan izin istemedikçe bırakıp gitmezler. Resulüm! Şu senden izin isteyenler, hakikaten Allah’a ve Resulüne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise, bazı işleri için senden izin istediklerinde, sen de onlardan dilediğine izin ver; onlar için Allah’tan bağış dile; çünkü Allah mağfiret edicidir, merhametlidir. 63 -Ey müminler! Peygamberin davetini, aranızdan bazınızın bazınıza daveti gibi zannetmeyin. İçinizden, birini siper ederek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah bilmektedir. Bu sebeple, O’nun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar. 64 – Bilmiş olun ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. O, sizin ne yolda, ne durumda olduğunuzu iyi bilir. Huzuruna döndürülecekleri günde ise, yapmış olduklarını hemen kendilerine haber verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ ۚ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ İnnellezıne yühıbbune en teşıal fahışetü fillezıne amenu lehüm azabün elımün fıd dünyü vel ahırah vallahü ya’lemü ve entüm la ta’lemun Kelime Okunuşu Anlamı Kökü الَّذِينَ elleƶīne kimselere يُحِبُّونَ yuHibbūne isteyenlere تَشِيعَ teşīǎ yayılmasını الْفَاحِشَةُ l-fāHişetu edepsizliğin الدُّنْيَا d-dunyā dünyada وَالْاخِرَةِ vel’āḣirati ve ahirette وَاللَّهُ vallahu ve Allah وَأَنْتُمْ veentum ancak siz تَعْلَمُونَ teǎ’lemūne bilmezsiniz Abdulbaki Gölpınarlı Abdulbaki Gölpınarlı İnananlar arasında kötü şeylerin yayılmasını sevenleredir dünyâda ve âhirette elemli azap ve Allah, her şeyi bilir, sizse bilmezsiniz. Abdullah Parlıyan Abdullah Parlıyan Mü’minler arasında, kötü şeylerin yayılmasından hoşlananlara bu dünyada da, ahirette de can yakıcı bir azap vardır. Çünkü herşeyin önünü, sonunu Allah bilir, siz bilmezsiniz. Adem Uğur Adem Uğur İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Ahmed Hulusi Ahmed Hulusi İman edenler arasında çirkin söylentilerin yayılmasını sevenler var ya, onlar için dünyada da sonsuz gelecek süreçte de elim bir azap vardır... Allâh bilir, siz bilmezsiniz. Ahmet Varol Ahmet Varol İman edenlerin arasında çirkin sözlerin yayılmasını arzulayanlara dünya ve ahirette acıklı bir azap vardır. Allah bilir siz ise bilmezsiniz. Ali Bulaç Ali Bulaç Çirkin utanmazlıkların fuhşun iman edenler içinde yaygınlaşmasından hoşlananlara, dünyada ve ahirette acıklı bir azap vardır. Allah bilir, siz ise bilmiyorsunuz. Ali Fikri Yavuz Ali Fikri Yavuz Müminler içinde, kötü sözlerin yayılmasını arzu edenler için, muhakkak dünya ve ahirette acıklı bir azab vardır. Kötülüğü yaymak istiyenleri siz bilmediğiniz halde Allah bilir. Bayraktar Bayraklı Bayraktar Bayraklı İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını isteyen kimseler için dünyada da âhirette de çetin bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Bekir Sadak Bekir Sadak Muminler arasindan hayasizligin yayilmasini arzu edenlere, iste onlara, dunya ve ahirette can yakici azap vardir. Allah bilir, siz ise bilmezsiniz. Celal Yıldırım Celal Yıldırım İmân edenler arasında edep dışı, iffet lekeleyici sözlerin yayılmasını arzu edip duranlar için Dünya’da da, Âhiret’te de elem verici bir azâb vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Cemal Külünkoğlu Cemal Külünkoğlu Mü`minler arasında ahlâksızlığın ve edepsizliğin yayılmasını isteyenleri gerek dünyada ve gerekse ahirette acıklı bir azap beklemektedir. Allah her şeyi bilir ama siz bilmezsiniz. Diyanet İşleri Diyanet İşleri İnananlar arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Diyanet Vakfı Diyanet Vakfı İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Edip Yüksel Edip Yüksel Gerçeği onaylayanların arasından hayasızlığın yaygınlaşmasını arzulayanlar, dünyada ve ahirette acı verici bir cezayı haketmişlerdir. ALLAH bilir, siz bilmezsiniz. Elmalılı Hamdi Yazır Elmalılı Hamdi Yazır İnananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da, ahirette de acı veren bir azab vardır. Her şeyi Allah bilir; siz bilmezsiniz. Fizil-al il Kuran Fizil-al il Kuran Mü’minler arasında ahlâksızlığın ve edepsizliğin yayılmasını isteyenleri gerek dünyada ve gerekse ahirette acıklı bir azap beklemektedir. Allah bilir, oysa siz bilmezsiniz. Gültekin Onan Gültekin Onan Çirkin utanmazlıkların fuhşun inananlar içinde yaygınlaşmasından hoşlananlara, dünyada ve ahirette acıklı bir azab vardır. Tanrı bilir, siz ise bilmiyorsunuz. Harun Yıldırım Harun Yıldırım İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Hasan Basri Çantay Hasan Basri Çantay Kötü sözlerin îman edenlerin içinde yayılıb duyulmasını arzu edenler yok mu? Dünyâda da, âhiretde de onlar için pek acıklı bir azâb vardır. Onları Allah bilir, siz bilmezsiniz. Hayrat Neşriyat Hayrat Neşriyat Şübhesiz ki çirkin şeylerin söz ve fiillerin, îmân edenlerin içinde yayılmasını arzû edenlere, dünyada da âhirette de pek elemli bir azab vardır. Ve Allah bilir, siz ise bilmezsiniz. İbn-i Kesir İbn-i Kesir Mü’minler arasında kötülüğün ve hayasızlığın yayılmasını arzu edenlere, işte onlara, dünya ve ahirette elim bir azab vardır ve Allah bilir, siz bilmezsiniz. İlyas Yorulmaz İlyas Yorulmaz İman edenler hakkında kötü bir haber yaymayı sevenler için, dünya ve ahirette acıklı bir azap var. Allah bilir ancak siz bilemezsiniz. İskender Ali Mihr İskender Ali Mihr Muhakkak ki âmenû olanlar arasında fahişeliğin çirkin olayların, iftiranın, kötülüğün yayılmasını sevenlere, dünya ve ahirette elîm azap vardır. Ve Allah, bilir ve siz bilmezsiniz. Kadri Çelik Kadri Çelik İman edenler içinde çirkin utanmazlıkların fuhşun yaygınlaşmasından hoşlananlara, dünyada da ahirette de acıklı bir azap vardır. Allah bilir, siz ise bilmezsiniz. Muhammed Esed Muhammed Esed Müminler arasında çirkin söylentilerin yayılmasından hoşlananları bu dünyada da, ahirette de can yakıcı bir azap beklemektedir; çünkü her şeyin önünü sonunu Allah biliyor, ama siz bilmiyorsunuz. Mustafa İslamoğlu Mustafa İslamoğlu Mü`minler arasında hayasızca söylentilerin yayılmasından hoşlanan kimseleri, bu dünyada da ahirette de can yakıcı bir yalnızlığa terk edeceğiz. Bir şeyin içyüzünü Allah bilir, fakat siz bilmezsiniz. Ömer Nasuhi Bilmen Ömer Nasuhi Bilmen Muhakkak o kimseler ki, imân etmiş olanlar arasında çirkin, yaramaz şeylerin yayılmasını arzu ederler, o kimseler için dünyada ve ahirette pek acıklı bir azap vardır ve Allah bilir, sizler ise bilmezsiniz. Ömer Öngüt Ömer Öngüt Müminler arasında hayâsızlığın, kötü sözlerin yayılmasını arzu edenlere dünyada da ahirette de can yakıcı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Sadık Türkmen Sadık Türkmen Inananlar arasında, hayasızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette çok acıklı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Seyyid Kutub Seyyid Kutub Mü’minler arasında ahlâksızlığın ve edepsizliğin yayılmasını isteyenleri gerek dünyada ve gerekse ahirette acıklı bir azap beklemektedir. Allah bilir, oysa siz bilmezsiniz. Suat Yıldırım Suat Yıldırım Müminler arasında çirkinliklerin yayılmasını arzu eden kimseler için, dünyada da âhirette de gayet acı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilemezsiniz. Süleyman Ateş Süleyman Ateş İnananlar içinde edepsizliğin yayılmasını isteyenler için dünyâda da, âhirette de acı bir azâb vardır. Allâh bilir, siz bilmezsiniz. Şaban Piriş Şaban Piriş İman edenler arasında fuhşun yayılmasını arzu edenlere, dünya ve ahirette acı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Tefhim-ul Kur'an Tefhim-ul Kur'an İman edenler içinde, çirkin utanmazlıkların fuhşun yaygınlaşmasından hoşlananlara, dünyada da, ahirette de acıklı bir azab vardır. Allah bilir, siz ise bilmiyorsunuz. Yaşar Nuri Öztürk Yaşar Nuri Öztürk İman edenler içinde edepsizliğin yayılmasını arzu edenler var ya, onlar için dünyada da âhirette de korkunç bir azap öngörülmüştür. Allah bilir ama siz bilmezsiniz. Yusuf Ali İngilizce Yusuf Ali İngilizce Those who love to see scandal published broadcast among the Believers, will have a grievous Penalty in this life and in the Hereafter Allah knows, and ye know not. Süleymaniye Vakfı Meali [email protected] بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla, سُورَةٌ اَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَاَنْزَلْنَا ف۪يهَٓا اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ Bu, indirdiğimiz ve hükümlerini farz kıldığımız bir suredir[*]. İçindeki bilgileri kullanasınız diye burada açık ayetler indirdik. [*] Ayette geçen “sûre” kelimesinin kök anlamı “çevreleme ve yükselme”dir. “Şehrin etrafını çeviren duvar” için aynı kökten “sûr” kelimesi kullanılır Hadid 57/13. İki ucu birleşik ve sınır ifade eden bir yapıda olduğu için bileziğe “sivâr” denir İnsan 76/21. “Sûre” kelimesi de bir şeyi diğerlerinden ayırmak için çizilen sınırı ifade eder. Sınırlar, yerine göre değişebilir. Nitekim Kur’ân’ın 114 bölümünden her birini diğerinden ayıran çeşitli ölçütler vardır. Mesela Fâtiha suresi, Allah’ın dininin temel ilkelerini en öz biçimde bildirir. Yusuf sûresi bir kıssayı tüm ayrıntılarıyla baştan sona anlatır. Ancak sûre kelimesi Kur’ân’da daha kapsamlı bir kullanıma sahiptir. “Herhangi bir konudaki ayetlerden oluşan anlam kümesi” olarak tanımlayabileceğimiz “kur’ân” kavramı ile sûre kavramı arasında bir irtibat vardır. Ayetlerdeki kullanımlara bakılırsa sûrenin, “herhangi bir konudaki ardışık ayetler topluluğu” olduğu söylenebilir. Bu yönüyle her sûre bir kur’ândır ancak her kur’ân sûre değildir. Çünkü kur’ânın oluşması için ardışık ayetler şart değildir. Herhangi bir konuda farklı yerlerden seçilen ayetler kur’ânı oluşturur ancak mushaftaki yerleri açısından ardışık ayetler olmadığı için bunlara sûre denmez. Ardışık ayetlerden oluşan bir sûrenin herhangi bir ayeti, bir başka anlam kümesinin ayeti de olabilir. اَلزَّانِيَةُ وَالزَّان۪ي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍۖ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ ف۪ي د۪ينِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۚ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَٓائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ Zina eden kadınla zina eden erkekten her birinin cildine yüz kırbaç[1*] vurun! Allah’ın verdiği cezayı yerine getirirken onlara karşı yumuşamayın! Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız böyle yapın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezayı gözleriyle görsün[2*]! [1*] Ayetteki celdeleyin = فَاجْلِدُوا emri, hem deriye vurma hem de deri ile vurma anlamındadır Müfredat. Kırbaç da tek parça deriden yapılmış kamçı anlamındadır. Zinası sabit olan kişilere verilecek ceza budur. Kur’an’da zina suçu için recm yani taşlayarak öldürme cezası yoktur. Muhammed aleyhisselam Mekke’de iken önceki kitaplara uyma emri aldığı için En’âm 6/90 Medine’de ceza uygulayabileceği konuma gelince zina suçu işleyenlere Tevrat ve İncil’de bulunan recm cezasını uygulamıştı Tevrat, Levililer 20/10-21, Tesniye 22/22-26, İncil, Yuhanna 8/3-11, Matta 5/17-19, Buhârî, Hudûd, 24 ve 30. Çünkü henüz konuyla ilgili bir ayet inmemişti. Recm ile ilgili hadisler, bu uygulamayı aktarmaktadır. Allah, Kur’an’da, önceki kitaplarda olan recm cezasını, ilk aşamada kadın için ev hapsi ve sözle incitme, erkek için sadece sözle incitme cezasına çevirerek hafifletmiş Nisa 4/15-16; daha sonra Nur suresinin bu ayeti ile daha da hafifleterek 100 celde olarak belirlemiştir. Bu cezada kadın-erkek ve evli-bekar ayrımı yoktur Nisa 4/25, Nur 24/6-9, Ahzab 33/30. Durum böyleyken nebimizin geçici uygulamasını esas alıp ilgili ayetleri görmezlikten gelmenin kabul edilebilir bir yanı yoktur A’raf 7/3. [2*] Nisa 4/15-16, İsra 17/32, Furkan 25/68, Mümtahine 60/12. اَلزَّان۪ي لَا يَنْكِحُ اِلَّا زَانِيَةً اَوْ مُشْرِكَةًۘ وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَٓا اِلَّا زَانٍ اَوْ مُشْرِكٌۚ وَحُرِّمَ ذٰلِكَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ Zina eden erkek, ancak zina eden veya müşrik bir kadını nikahına alabilir[1*]. Zina eden kadını da ancak zina eden veya müşrik bir erkek nikahına alabilir. Bunlar iffetli müminlere haram kılınmıştır[2*]. [1*] Nur 24/26. [2*] Kadın olsun erkek olsun, namuslu olmak, gizli veya açık olarak zinadan ve eşcinsellikten uzak durmak evlenmenin olmazsa olmaz şartlarındandır Nisa 4/24, 25, Maide 5/5 ve Nur 24/26, Necm 53/32. Fuhuş çeşitlerinden uzak duran bir mümin erkek veya kadın, ancak kendi gibi fuhuştan uzak duran bir erkek veya kadınla evlenebilir. Bu suçları işledikten sonra tövbekar olup kendini tamamen düzelten de namuslu sayılır Furkan 25/68-70. وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِاَرْبَعَةِ شُهَدَٓاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَان۪ينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً اَبَدًاۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَۙ İffetli kadınları zina ile suçlayan, sonra da dört şahit getirmeyenlerin[1*] cildine seksen kere vurun ve onların şahitliğini asla kabul etmeyin! Onlar, yoldan çıkmış kimselerdir[2*]. [1*] Dört şahit, sadece kadınlara atılan zina suçunu ispat etmenin olmazsa olmaz şartıdır Nisa 4/15. Tecavüze uğradığını söyleyen kadından ise şahit istenmez. Onun bu iddiası, bilirkişi raporuyla ispatlanabilir Yusuf 12/26. [2*] Nur 24/23-25, Ahzab 33/58. اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُواۚ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ Fakat bundan sonra, tövbe eden /dönüş yapan ve kendini düzeltenler bunun dışındadır. Allah çok bağışlayan ve ikramı bol olandır[*]. [*] Tevbe edip girdiği yanlış yolu bırakan ve iyi işler yapmaya başlayan kişilerin işledikleri günah ne olursa olsun Allah onların günahlarını bağışlar, ayrıca iyilik ve ikramda bulunur Taha 20/82, Zümer 39/53. Allah’ın ona en büyük ikramı, günahını sevaba çevirmesidir Furkan 25/68-70. Zina eden ve namuslu bir kadına zina iftirası kazf suçu işleyen birine hak ettiği ceza verilir. Ama daha sonra tevbe edip kendini düzeltirse artık fasık /yoldan çıkmış sayılmaz, şahitliği kabul edilir ve zina etmemiş mümin biriyle de evlenebilir. وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ اَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَٓاءُ اِلَّٓا اَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ اَحَدِهِمْ اَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللّٰهِۙ اِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ Eşlerini zina ile suçlayan ama kendileri dışında şahitleri olmayan erkeklere gelince Onlardan her biri, dört kere “Allah şahit, kesinlikle doğruyu söylüyorum.” diye şahitlik etmelidir. وَالْخَامِسَةُ اَنَّ لَعْنَتَ اللّٰهِ عَلَيْهِ اِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ Beşincisi ise şöyle olmalıdır “Eğer yalan söylüyorsam Allah’ın laneti üzerime olsun!” وَيَدْرَؤُ۬ا عَنْهَا الْعَذَابَ اَنْ تَشْهَدَ اَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللّٰهِۙ اِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۙ Kadından o cezayı[1*] kaldıracak olan “Allah şahit ki o kesinlikle yalan söylüyor!” diye dört kere şahitlik etmesi[2*], [1*] Burada sözü edilen kadın evlidir. O ceza diye tercüme edilen el-azab الْعَذَابَ, kelimesi elif-lamlı olduğu için, Nur 24/2 ayetindeki azabın yani yüz celde cezasının, evli kadınlara da uygulanacağını gösterir. [2*] Bu ayet, zinaya şahitlik konusunda kadın-erkek ayrımının olmadığını gösterse de Zahiriler ve Şia dışındaki mezhepler bu konuda kadınların şahitliğini kabul etmezler. Zahiriler, kadın şahitlerin sekiz tane olmasını şart koşarken Şiiler üç erkek şahidin yanında iki kadının, dördüncü şahit olarak kabul edilebileceğini söylerler. Bu görüşlerin dayandırılacağı bir ayet veya hadis olmadığı gibi Nur 24/6-9’a aykırılığı da açıktır. Bakara 2/282’yi Maide 5/106-108 ile birlikte, dikkatli bir şekilde okuyanlar, şahitlik konusunda kadın ve erkeğin eşit olduğunu açıkça görürler. Bu konuda geleneği destekleyen bir hadis de yoktur. Ayrıntılı bilgi için bkz. وَالْخَامِسَةَ اَنَّ غَضَبَ اللّٰهِ عَلَيْهَٓا اِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ beşincisinde de şöyle demesidir “Eğer onun dediği doğruysa Allah’ın gazabı üzerime olsun!” وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَاَنَّ اللّٰهَ تَوَّابٌ حَك۪يمٌ۟ Size Allah’ın lütfu ve ikramı olmasaydı, bir de Allah tövbe edenleri /dönüş yapanları kabul eden ve daima doğru hükümler veren zat olmasaydı haliniz nice olurdu[*]! [*] Nur 24/14, 20. اِنَّ الَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ بِالْاِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْۜ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْۜ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْاِثْمِۚ وَالَّذ۪ي تَوَلّٰى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ O iftirayı[*] yapanlar içinizden bir çetedir. O olayı sizin için şer görmeyin, aksine o sizin için hayırlı olmuştur! Onlardan her biri, işlediği günahın cezasını görecektir. Suçun elebaşılığını yapan için de büyük bir azap vardır. [*] O iftira, Aişe’ye atılan zina iftirası olup İslam tarihinde “İfk Hadisesi” olarak bilinir. لَوْلَٓا اِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِاَنْفُسِهِمْ خَيْرًاۙ وَقَالُوا هٰذَٓا اِفْكٌ مُب۪ينٌ O iftirayı duyduğunuzda siz mümin erkekler ve mümin kadınların, sizden olanlar için iyi düşünceler beslemeniz ve “Bu, apaçık bir iftiradır!” demeniz gerekmez miydi[*]? [*] Nur 24/16. لَوْلَا جَٓاؤُ۫ عَلَيْهِ بِاَرْبَعَةِ شُهَدَٓاءَۚ فَاِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَٓاءِ فَاُو۬لٰٓئِكَ عِنْدَ اللّٰهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ Bir de şunu demeliydiniz “O iftirayı atanlar, bunun için dört şahit getirselerdi ya! Getirmedikleri için onlar, Allah katında yalancı kimselerdir[*].” [*] Nur 24/4. وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ لَمَسَّكُمْ ف۪ي مَٓا اَفَضْتُمْ ف۪يهِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۚ Eğer dünyada ve ahirette Allah’ın üzerinizdeki lütfu ve ikramı olmasaydı içine daldığınız bu işten dolayı size kesinlikle büyük bir azap çarpardı[*]. [*] Nur 24/10, 20. اِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِاَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِاَفْوَاهِكُمْ مَا لَيْسَ لَكُمْ بِه۪ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًاۗ وَهُوَ عِنْدَ اللّٰهِ عَظ۪يمٌ Çünkü iftirayı dilinize doluyordunuz ve bilginiz olmayan bir konuda konuşup duruyordunuz. Siz onu önemsiz bir şey sayıyordunuz; oysa o, Allah katında büyük bir olaydır[*]. [*] İsra 17/36. وَلَوْلَٓا اِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَنَٓا اَنْ نَتَكَلَّمَ بِهٰذَاۗ سُبْحَانَكَ هٰذَا بُهْتَانٌ عَظ۪يمٌ Onu duyduğunuzda şöyle de demeniz gerekmez miydi? “Bu konuda konuşmaya hakkımız yok. Fesubhanallah! Bu büyük bir ithamdır[*]!” [*] Nur 24/12. يَعِظُكُمُ اللّٰهُ اَنْ تَعُودُوا لِمِثْلِه۪ٓ اَبَدًا اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ Eğer inanıp güvenen kimselerseniz Allah size, bunun gibi bir şeyi bir daha tekrarlamamanızı öğütler. وَيُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ Allah size ayetlerini açık açık bildiriyor. Allah, daima bilen ve kararları doğru olandır. اِنَّ الَّذ۪ينَ يُحِبُّونَ اَنْ تَش۪يعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۙ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ Bu hayasızlıkların müminler arasında yayılmasını isteyenlere, dünyada da ahirette de acıklı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilemezsiniz[*]. [*] Nur 24/23 وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَاَنَّ اللّٰهَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ۟ Size Allah’ın lütfu ve ikramı olmasaydı, bir de Allah şefkatli ve merhametli olmasaydı haliniz nice olurdu[*]. [*] Nur 24/10, 14. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ وَمَنْ يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَاِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكٰى مِنْكُمْ مِنْ اَحَدٍ اَبَدًاۙ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ Ey inanıp güvenenler! Şeytanın izinden gitmeyin. Şeytan, kendi izinden gidenin cinsel günahları ve kötü işleri yapmasını ister. Allah’ın lütfu ve ikramı olmasaydı hiçbiriniz asla temiz kalamazdınız. Ama Allah, gereğini yapanı[*] temize çıkarır. Daima dinleyen ve bilen Allah’tır. [*] Şâe شاء fiilinin kökü, “bir şey yapma” anlamında olan şey شيء dir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir Müfredât. Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder Kamer 54/49, Ra’d 13/8. İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır Enbiyâ 21/35. Allah, herkesin doğru olmasını ister Nisa 4/26 ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar Nur 24/46. Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur Şems 91/7-10. Buna göre şâe شاء fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı Nahl 16/93. Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe شاء fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz وَلَا يَأْتَلِ اُو۬لُوا الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ اَنْ يُؤْتُٓوا اُو۬لِي الْقُرْبٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۖ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُواۜ اَلَا تُحِبُّونَ اَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ İçinizden erdemli ve imkân sahibi olanlar; yakınlarına, çaresiz kalanlara, Allah yolunda hicret edenlere[*] yardımı kesmesinler. Onların kusurlarını görmezlikten gelsinler ve yeni bir sayfa açsınlar. Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Allah çok bağışlayan ve ikramı bol olandır. [*] Hicret sözlükte, kişinin bir şeyden bedeniyle, diliyle veya kalbiyle uzaklaşmasıdır Müfredat. Bir müslümanın, istenmediği bir yerden bedeniyle uzaklaşması Nisa 4/97, Enfal 8/72-75; babası, annesi, eşi veya kendine yakın gördüğü kişilerin kafir olmalarından dolayı kalbiyle uzak kalması da hicrettir Al-i İmran 3/28, Nisa 4/138-144, Tevbe 9/23-24, Müzzemmil 73/10 اِنَّ الَّذ۪ينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۙ Zinayla ilgisi olmayan mümin iffetli kadınları zina ile suçlayanlar[1*], dünyada da ahirette de lanetlenirler /dışlanırlar[2*]. Onların hak ettiği büyük bir azaptır. [1*] Bu surenin 4. ayetinde, mümin ve kafir ayrımı olmaksızın namuslu bütün kadınlara yapılan iftiranın büyük günah olduğu ifade edilmişti. Burada ise Aişe Validemiz gibi zinayı aklından bile geçirmeyen iffetli mümin kadınlara yapılan iftiranın daha büyük bir günah olduğu vurgulanmaktadır. [2*] Nur 24/4-5. يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ اَلْسِنَتُهُمْ وَاَيْد۪يهِمْ وَاَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ Bu azap, yaptıklarına; dillerinin, ellerinin ve ayaklarının aleyhlerinde şahitlik edeceği gün verilecektir[*]. [*] Yasin 36/65, Fussilet 41/19-22. يَوْمَئِذٍ يُوَفّ۪يهِمُ اللّٰهُ د۪ينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ اَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُب۪ينُ İşte o gün Allah onlara, hak ettiklerinin karşılığını tam olarak verecek[1*] ve onlar, Allah’ın apaçık gerçek bir ilah olduğunu anlayacaklardır[2*]. [1*] Nisa 4/40, Enbiya 21/47, Mü'min 40/17. [2*] Hac 22/6, 62, Lokman 31/30. اَلْخَب۪يثَاتُ لِلْخَب۪يث۪ينَ وَالْخَب۪يثُونَ لِلْخَب۪يثَاتِۚ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّب۪ينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِۚ اُو۬لٰٓئِكَ مُبَرَّؤُ۫نَ مِمَّا يَقُولُونَۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ۟ Eş olarak Pis iffetsiz kadınlar, pis iffetsiz erkekler için; pis erkekler de pis kadınlar içindir. Temiz iffetli kadınlar, temiz iffetli erkekler için; temiz erkekler de temiz kadınlar içindir[1*]. Temiz olanlar, o iftiracıların dediklerinden aklanmışlardır. Bunlar için mağfiret /bağışlanma[2*] ve değerli rızık vardır. [1*] Bu surenin 3. ayetine göre zina eden kadın veya erkek, kendisi gibi zina etmiş biriyle veya bir müşrikle evlenir. Bunların, namuslu müminlerle evlenmeleri haramdır Maide 5/5, Nisa 4/24-25. [2*] Mağfiret, Allah’ın, kulunu azaptan korumasıdır Müfredat. “Başı koruyan zırhlı başlık” anlamındaki “miğfer” kelimesi de bu köktendir. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتّٰى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلٰٓى اَهْلِهَاۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ Ey inanıp güvenenler! Kendi evlerinizden başka evlere, kendinizi tanıtıp izin almadan ve içindekilere selam vermeden girmeyin! Sizin için iyi olan budur. Umulur ki bu bilgileri kullanırsınız[*]. [*] Nur 24/58-59. فَاِنْ لَمْ تَجِدُوا ف۪يهَٓا اَحَدًا فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتّٰى يُؤْذَنَ لَكُمْۚ وَاِنْ ق۪يلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا هُوَ اَزْكٰى لَكُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌ Orada kimseyi bulamazsanız, izin verilmedikçe içeri girmeyin! Size "geri dönün!" denirse dönün! Sizin için nezih olan budur. Allah yaptığınız her şeyi bilir. لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ مَسْكُونَةٍ ف۪يهَا مَتَاعٌ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ Oturanı olmayan ama içinde size ait eşya bulunan mekanlara girmenizde bir günah yoktur. Allah, açığa vurduğunuzu da gizlediğiniz şeyi de bilir. قُلْ لِلْمُؤْمِن۪ينَ يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْۜ ذٰلِكَ اَزْكٰى لَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ Mümin erkeklere söyle, bakışlarında ölçülü olsunlar[1*] ve edep yerlerini korusunlar. Onlar için nezih olan budur. Allah, yapmakta oldukları şeyin iç yüzünü bilir[2*]. [1*] Mü’min 40/19. [2*] Mu’minun 23/5-7; Mearic 70/29-31. وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلٰى جُيُوبِهِنَّۖ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ اَوْ اٰبَٓائِهِنَّ اَوْ اٰبَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓائِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اَخَوَاتِهِنَّ اَوْ نِسَٓائِهِنَّ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّ اَوِ التَّابِع۪ينَ غَيْرِ اُو۬لِي الْاِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ اَوِ الطِّفْلِ الَّذ۪ينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلٰى عَوْرَاتِ النِّسَٓاءِۖ وَلَا يَضْرِبْنَ بِاَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْف۪ينَ مِنْ ز۪ينَتِهِنَّۜ وَتُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ جَم۪يعًا اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ Mümin kadınlara da söyle, bakışlarında ölçülü olsunlar ve edep yerlerini korusunlar. Açıkta kalan kısım[1*] hariç, ziynetlerini /vücutlarını[2*] göstermesinler. Başörtülerinin[3*] bir kısmını da yaka açıklıklarının üzerine yerleştirsinler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınlar, hâkimiyetleri altında olan esirler, cinsel ihtiyaç sahibi olmayıp meşru bir sebeple kendilerine bağlı olan erkekler ve kadınların mahrem yerlerinin farkında olmayan çocuklar[4*] hariç hiç kimseye ziynetlerini /vücutlarını açmasınlar. Vücutlarından örttükleri kısımlar bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar[5*]. Ey müminler, hepiniz Allah’a tövbe edin /dönüş yapın ki umduğunuza kavuşasınız[6*]! [1*] Kadının açıkta kalan yerleri yüzü, elleri ve ayaklarıdır. Bir ayette Nebimize hitaben şöyle buyurulmuştur “Bundan sonra güzelliği çok hoşuna gitse bile artık bir kadınla evlenmen… sana helal değildir...” Ahzab 33/52. Müminlere de şöyle buyrulmuştur “Hoşunuza giden kadınlardan … nikahlayın” Nisa 4/3. Kadının hoşa gitmesi için, öncelikle yüzünün görülmesi gerekir. Ayrıca kadın, tanınacak şekilde giyinmelidir Ahzab 33/59. Abdest alırken yüzünü, ellerini ve ayaklarını açma ihtiyacı duyacağından buralar da “açıkta kalan kısım” tanımına girer Maide 5/6. Dolayısıyla kadın, yüzü, elleri ve ayaklarını açabilir. [2*] Ziynet; süslenecek, bezenecek ve donanacak şeye denir. Kadının ziyneti olarak düşünüldüğü zaman takıları, giyimi ve kuşamı anlaşı­lır. Bunların alımı satımı, üretimi ve başkalarına gösterilmesi konu­sunda bir yasak bulunmadığına göre burada anlaşılması gereken yasak, bu ziynetlerin bulunduğu organların açılmamasıdır. Bazıları ziynetin, dış elbise olduğunu söyler. Dış elbise, hem kadının hem erkeğin ziynetidir A’raf 7/31. Süs eşyasının takılması da yasak değildir. A’raf 7/32 Kadın, insanlar için ziynet kılındığından Al-i İmran 3/14 bu ayetteki ziynet, kadına özel güzelliklerden başka bir şey olamaz. Ayette geçen “gizledikleri ziynetleri” ifadesi de bu anlamı destekler. Çünkü kadın, vücudu örtülü olduğu halde dans ederek, oynayarak, sesiyle veya yürüyüşüyle gizli güzelliklerinin bilinmesini sağlayabilir. [3*] “Başörtüler” anlamı verilen “humur”un tekili olan hımar, yalnızca kadınların kullandığı başörtüsü anlamına gelir Müfredat. Aynı kökten gelen hamr kelimesi de Kur’an’da, aklı örten sarhoşluk verici maddeler anlamında kullanılır. Arapçada sadece kadının baş örtüsü anlamına gelen başka kelimeler de vardır ve hımarda olduğu gibi bunlarda da baş kelimesi kullanılmaz nasîf, miknaa, kınâ’, mi’kab, buhnuk, gıfâre, sıkā, savkaa, mülâe vb.. Aynı şekilde Türkçede de kadının başına örttüğü örtü anlamına gelen ve baş kelimesini içermeyen pek çok kelime vardır yaşmak, yemeni, tülbent, yazma, bürüncek, çember, maşlah, tepelik, hotoz, leçek. Hımar kelimesi Kur’an’da, hadislerde ve Kur’an öncesi Arap şiirinde kadının başörtüsünden başka bir anlamda kullanılmamıştır. Bu sebeple ayette, sadece başın örtülmesi değil, başla birlikte yaka açıklığının da örtülmesi emredilir. İslam’ın tüm emirleri gibi başı örtmek de ilk kez, Kur’an’la ortaya çıkmamıştır. Önceki kitaplarda da kadının başının örtülü olduğunu gösteren ifadeler yer alır Tevrat, Çölde Sayım 5/18; İncil, Korintliler 11/16. [4*] Esirler ve çocuklar ile ilgili hükümler Nur 24/58-59’da açıklanmıştır. [5*] Kadın, ayağını farklı şekillerde yere basarak sağa-sola eğilip güzelliklerini göstermeye çalışabilir. Dans ve diğer oyunlar bu kapsamdadır. Bu ayet kadınların, erkekler karşısında bu gibi davranışlar sergilemesini yasaklamıştır. [6*] A'raf 7/26-27, Nur 24/60, Ahzab 33/59. وَاَنْكِحُوا الْاَيَامٰى مِنْكُمْ وَالصَّالِح۪ينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَاِمَٓائِكُمْۜ اِنْ يَكُونُوا فُقَرَٓاءَ يُغْنِهِمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ İçinizden evli olmayanları ve uygun durumda olan erkek ve kadın esirlerinizi evlendirin. Eğer yoksul iseler Allah, kendi ikramıyla onların ihtiyacını giderir. Allah, imkânları geniş olan ve daima bilendir. وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتّٰى يُغْنِيَهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَالَّذ۪ينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ اِنْ عَلِمْتُمْ ف۪يهِمْ خَيْرًاۗ وَاٰتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللّٰهِ الَّذ۪ٓي اٰتٰيكُمْۜ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَٓاءِ اِنْ اَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَاِنَّ اللّٰهَ مِنْ بَعْدِ اِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَح۪يمٌ Hür olsun, esir olsun Evlenme imkanı bulamayanlar, Allah, lütfuyla onların ihtiyaçlarını giderinceye kadar iffetlerini korusunlar[1*]. Hâkimiyetiniz altındaki esirlerden evlenmeleri konusunda sizinle sözleşme yapmak isteyenlerle, haklarında hayırlı olacağını bilirseniz sözleşme yapın. Allah’ın size verdiği maldan da onlara verin. Genç kızlarınız evlenmek isterlerse[3*] dünya hayatının menfaatini elde etmek için onları zorlayıp hadlerini aşmalarına sebep olmayın. Kim onları zorlar ve onlar da bu zorlanmalarından sonra hadlerini aşarlarsa bilin ki Allah daima bağışlayan ve ikramı bol olandır. [1*] Bu ayetlere göre cariyelerle /kadın esirler ile evlilik dışı cinsel birliktelik mümkün değildir. Zaten Nur 24/32. ayette erkek ve kadın esirlerin evlendirilmesi, bu ayette ise evlenme imkanı bulamayanların iffetlerini koruması emredilmektedir. Evlilik dışı birliktelik iffetsizlik olduğundan bu ayet de cariyelerle ancak nikah ile birlikte olunabileceğini gösterir. Bakara 2/221, Nisa 4/3, 25, Mu'minun 23/5-6. [2*] Buradaki “genç kızlarınız” ifadesinin kapsamına yanımızdaki esir kızlar da girer Nisa 4/24. وَلَقَدْ اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ اٰيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَمَثَلًا مِنَ الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّق۪ينَ۟ Şurası bir gerçek ki size açıklayıcı ayetler, sizden önce yaşayanlardan örnekler ve müttakiler /yanlışlardan sakınanlar için de öğütler indirdik[*]. [*] Al-i İmran 3/138, Yunus 10/57, Hud 11/120. اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ مَثَلُ نُورِه۪ كَمِشْكٰوةٍ ف۪يهَا مِصْبَاحٌۜ اَلْمِصْبَاحُ ف۪ي زُجَاجَةٍۜ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍۙ يَكَادُ زَيْتُهَا يُض۪ٓيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌۜ نُورٌ عَلٰى نُورٍۜ يَهْدِي اللّٰهُ لِنُورِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌۙ Allah göklerin ve yerin nuru /aydınlatıcısıdır. Onun aydınlatmasının örneği şudur Duvarda bir oyuk[1*], oyuğun içinde bir kandil, kandil bir cam fanus içinde. O cam fanus da sanki elmastan oluşan bir gezegen. Kandil, doğu tarafına da batı tarafına da ait olmayan bereketli zeytin ağacının yağından yakılır[2*]. Yağı, ateş almamışken bile neredeyse ışık saçar. Nur üstüne nur! Allah, gereğini yapanı[3*] kendi nuruna yöneltir. Allah insanlara örnekler verir. Allah her şeyi bilir. [1*] Burada kelimenin asıl anlamı “kör pencere” dir. Orası küçük bir hücre gibi olduğundan, okuyucunun kolay anlaması için, oyuk kelimesi tercih edilmiştir. Oyuğa konan lamba, onun her tarafını aydınlatır. [2*] Yağlık zeytin, Güneş ışığını sabahtan akşama kadar tam alan ağacın zeytinidir. Böyle bir ağacın yağ kalitesi ve parlaklığı üst seviyede olur. [3*] Şâe شاء fiili için bkz. Nur 24/21. ayetin dipnotu. ف۪ي بُيُوتٍ اَذِنَ اللّٰهُ اَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ ف۪يهَا اسْمُهُۙ يُسَبِّحُ لَهُ ف۪يهَا بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِۙ Aydınlatma, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına Allah’ın izin verdiği mekanlarda olur[1*]. Oralarda öğle ve ikindide[2*] Allah’a boyun eğerler. [1*] Ayetteki “öğle ve ikindi” kaydı buraların mescitler olduğunu göstermektedir. Bakara 2/114, Tevbe 9/18, Hac 22/40, Cin 72/18. [2*] A’raf 7/205. رِجَالٌۙ لَا تُلْه۪يهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَاِقَامِ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءِ الزَّكٰوةِۙ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ ف۪يهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُۙ Onlar Allah’a boyun eğenler öyle adamlardır ki ticaret ve alışveriş[1*] onları Allah’ın zikrinden[2*], namazı düzgün ve sürekli kılmaktan, zekatı da vermekten alıkoymaz[3*]. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olacağı günden korkarlar[4*]. [1*] Ticaret, mal ve hizmet alım satımıdır. Alışveriş ise malın malla değişimidir Nisa 4/29. [2*] Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla veya dile getirmektir Müfredât ذكر md.. Doğru bilginin kaynağı Allah’ın ayetleridir. Bunlar, yaratılan âyetler ve indirilen âyetler olmak üzere iki türlüdür. Her birinden elde edilen doğru bilgi zikirdir Enbiya 21/24,En’âm 6/80. İnsanı, sadece bu bilgi tatmin eder. Ra’d 13/28 Allah’ı zikretmek; onu, kitabını ve yarattığı ayetleri dikkate almak, akıldan çıkarmamak ve onların üzerine düşünmektir. İnsan bunlardan bildiği kadarıyla sorumludur Bakara 2/209. [3*] Ra’d 13/21-22, Hac 22/41, Münafikun 63/9. [4*] İbrahim 14/42, Mü’min 40/18, İnsan 76/7-11, Naziat 79/6-9. لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَز۪يدَهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاللّٰهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ Onlar bunu, Allah kendilerini, yaptıklarının en güzeli ile ödüllendirsin ve lütfederek daha da fazlasını versin diye yaparlar[1*]. Allah gerek gördüğü[2*] kişiye hesapsız rızık verir. [1*] Nahl 16/96-97, Ankebut 29/7, Zümer 39/33-35, Ahkaf 46/16. [2*] Şâe شاء fiili için bkz. Nur 24/21. ayetin dipnotu. وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِق۪يعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْاٰنُ مَٓاءًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْـًٔا وَوَجَدَ اللّٰهَ عِنْدَهُ فَوَفّٰيهُ حِسَابَهُۜ وَاللّٰهُ سَر۪يعُ الْحِسَابِۙ Kâfirlerin amelleri, uçsuz bucaksız çöllerdeki serap gibidir, susayan onu su zanneder, oraya varınca orada hiçbir şey bulamaz ama yanında Allah’ı bulur. O da onun hesabını tastamam görür. Allah hesabı çabuk görendir[*]. [*] Bu ayet, kafirlerin beklentilerine ulaşamayacaklarını, üstelik tam bir hüsran yaşayacaklarını anlatmaktadır İbrahim 14/18, Kehf 18/36, Furkan 25/23. اَوْ كَظُلُمَاتٍ ف۪ي بَحْرٍ لُجِّيٍّ يَغْشٰيهُ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِه۪ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِه۪ سَحَابٌۜ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍۜ اِذَٓا اَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرٰيهَاۜ وَمَنْ لَمْ يَجْعَلِ اللّٰهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِنْ نُورٍ۟ Onların amelleri, okyanusta oluşan karanlıklara da benzer. Okyanusu dalga üstüne dalga kaplamıştır. Onların üstünde de üst üste kara bulutlar vardır. Elini çıkarsa neredeyse onu bile göremeyecek! Allah’ın aydınlatmadığı kimsede bir aydınlık olmaz[*]. [*] Bakara 2/257, Maide 5/16. اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالطَّيْرُ صَٓافَّاتٍۜ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْب۪يحَهُۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ Göklerde ve yerdeki her varlığın ve sıra sıra dizili kuşların Allah’a boyun eğdiklerini görmedin mi[1*]?. Her biri görevini[2*] ve nasıl boyun eğeceğini kesin olarak bilir. Allah da onların ne yaptıklarını bilir. [1*] İsra 17/44, Hac 22/18, Hadid 57/1, Haşr 59/1, Saf 61/1, Cuma 62/1, Teğabün 64/1. [2*] Ayetin metninde geçen salât صَّلَاة kelimesinin kök anlamı, bir şeyi bırakmamak ve sürekli arkasında olmaktır Lisanu’l-Arab. Buradaki salât, Allah'ın göklerde ve yerde olan varlıklara verdiği görevlerdir. Her müslümanın hiç aksatmadan yapması gereken tek ibadet namaz olduğu için ona da salât denmiştir. وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ Göklerde ve yerde tüm yetkiler Allah'ındır[*]. Dönüp varacağınız yer, Allah’ın huzurudur. [*] Bakara 2/107, Al-i İmran 3/189, Maide 5/40,120, Tevbe 9/116, Furkan 25/2, Zümer 39/44, Şûra 42/49, Zuhruf 43/85, Casiye 45/27, Fetih 48/14, Hadid 57/2, 5, Buruc 85/9. اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُزْج۪ي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِه۪ۚ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ جِبَالٍ ف۪يهَا مِنْ بَرَدٍ فَيُص۪يبُ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَٓاءُۜ يَكَادُ سَنَا بَرْقِه۪ يَذْهَبُ بِالْاَبْصَارِۜ Şunu da görmedin mi! Allah bulutları hareket ettirir, sonra birbirleriyle birleştirir, sonra onları yığın haline getirir. Aralarından yağmurun çıktığını görürsün. Gökten, gökteki dağ gibi bulutlardan, dolu indirir de dilediğinin üzerine onu isabet ettirir, dilediğinden de uzak tutar[1*]. Şimşeğinin parıltısı da gözleri kör edecek gibi olur[2*]. [1*] Bakara 2/164, A’raf 7/57, Rum 30/48, Fatır 35/9. [2*] Ra’d 13/12-13, Rum 30/24. وَاللّٰهُ خَلَقَ كُلَّ دَٓابَّةٍ مِنْ مَٓاءٍۚ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰى بَطْنِه۪ۚ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰى رِجْلَيْنِۚ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰٓى اَرْبَعٍۜ يَخْلُقُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ Allah her canlıyı sudan yaratmıştır[1*]. Bunlardan kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimi de dört ayak üzerinde yürür[2*]. Allah tercih ettiğini yaratır. Şüphesiz Allah her şeye bir ölçü koyar. [1*] Enbiya 21/30. [2*] En’am 6/38, Şura 42/29, Casiye 45/4. لَقَدْ اَنْزَلْنَٓا اٰيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍۜ وَاللّٰهُ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ Şurası bir gerçek ki biz, açıklayıcı ayetler indirdik[*]. Allah gereğini yapanı doğru yola yöneltir. [*] Nur 24/34. وَيَقُولُونَ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالرَّسُولِ وَاَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ Kimileri, “Allah’a ve elçisine inandık ve boyun eğdik” derler. Sonra bunun arkasından onlardan bir takımı yüz çevirir. Onlar mümin değillerdir[*]. [*] Bakara 2/8-16, Al-i İmran 3/23-24. وَاِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ Aralarında hüküm versin diye Allah’a ve elçisine çağrıldıklarında bakarsın ki onların birtakımı bundan yüz çevirir[*]. [*] Bakara 2/170, Nisa 4/60-65, Maide 5/104, Lokman 31/21. وَاِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُٓوا اِلَيْهِ مُذْعِن۪ينَۜ Ama hak kendilerinden yana olursa koşa koşa gelirler. اَف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ اَمِ ارْتَابُٓوا اَمْ يَخَافُونَ اَنْ يَح۪يفَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُۜ بَلْ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ۟ Kalplerinde hastalık mı var, yoksa şüpheye mi düştüler ya da Allah’ın ve elçisinin kendilerine adaletsiz davranacağından mı korkuyorlar! Hayır, asıl haksız davrananlar onlardır[*]. [*] Hucurat 49/15. اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ Aralarında hüküm versin diye Allah’a ve elçisine kitabına[1*] çağrıldıklarında, inanıp güvenenlerin söyleyecekleri tek söz şudur “Dinledik ve gönülden boyun eğdik.” İşte onlar, umduklarına kavuşacak olanlardır[2*]. [1*] Resul رسول, “birine gönderilen söz” anlamına geldiği gibi “o sözü iletmek için gönderilen elçi” anlamına da gelir. Müfredat. Allah’ın elçilerinin görevi, onun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. Bu sebeple Kur’an’da geçen Allah’ın resulü رسول اللّه ifadelerinde asıl vurgu ayetleredir. Muhammed aleyhisselam öldüğü için bizim muhatabımız olan resul, sadece Kur’an’dır Âl-i İmrân 3/144.Resul kelimesi yerine ”resul /kitap” ifadesi bunun için yazılmıştır Maide 5/67, Nahl 16/35. [2*] Bakara 2/285, Nisa 4/65, Enfal 8/2-4 Ahzab 33/36 وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللّٰهَ وَيَتَّقْهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَٓائِزُونَ Kim Allah’a ve elçisine gönülden boyun eğer, Allah’tan çekinir ve ona karşı yanlış yapmaktan sakınırsa başarıya ulaşanlar işte onlardır[*]. [*] Nisa 4/69, Ahzab 33/71. وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ اَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّۜ قُلْ لَا تُقْسِمُواۚ طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ Kendilerine emir verirsen mutlaka savaşa çıkacaklarına dair var güçleriyle Allah’ın adıyla yemin ettiler. De ki “Yemin etmeyin, size düşen herkes gibi itaat etmektir. Allah yaptıklarınızın iç yüzünü bilir[*].” [*] Muhammed 47/20-21. قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْۜ وَاِنْ تُط۪يعُوهُ تَهْتَدُواۜ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ De ki “Allah’a gönülden boyun eğin, elçisine gönülden boyun eğin[1*]! Yüz çevirirlerse bilinmeli ki elçi sadece kendine yüklenenden sorumludur, siz de kendinize yüklenenden sorumlusunuz[2*]. Elçiye gönüllü olarak boyun eğerseniz doğru yola girmiş olursunuz. Elçiye düşen sadece açık bir tebliğden /ayetleri bildirmekten ibarettir[3*]. [1*] Nisa 4/59, 80, Maide 5/92, Enfal 8/1, 20, 46, Muhammed 47/33, Teğabün 64/12. [2*] Yunus 10/41, Hud 11/35, Kafirun 109/1-6. [3*] Bakara 2/151, Maide 5/67, 99, Nahl 16/35, 82, Ankebut 29/18. وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْاَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۖ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ د۪ينَهُمُ الَّذِي ارْتَضٰى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ اَمْنًاۜ يَعْبُدُونَن۪ي لَا يُشْرِكُونَ ب۪ي شَيْـًٔاۜ وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ Allah, içinizden inanıp güvenen ve iyi işler yapanlara vaat etmiştir. Kendilerinden öncekileri nasıl yeryüzünün hakimi kıldıysa onları da kesinlikle yeryüzünün hakimi kılacaktır. Onlar için uygun gördüğü dini mutlaka uygulama imkanı verecek ve yaşadıkları korkularının ardından onları güvene kavuşturacaktır[*]. Onlar, bana kulluk eder ve hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Bütün bunlardan sonra kim kafirlik ederse işte yoldan çıkmış olanlar onlardır. [*] İbrahim 14/14, Enbiya 21/105, Hac 22/41, Rum 30/47, Saf 61/10-13. وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ Namazı düzgün ve sürekli kılın, zekâtı verin[1*]. Bu elçiye kitaba gönüllü olarak boyun eğin ki iyilik bulasınız[2*]. [1*] Bakara 2/43, 110, İbrahim 14/31, Hac 22/78. [2*] Nur 24/54. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِيَسْتَأْذِنْكُمُ الَّذ۪ينَ مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ وَالَّذ۪ينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنْكُمْ ثَلٰثَ مَرَّاتٍۜ مِنْ قَبْلِ صَلٰوةِ الْفَجْرِ وَح۪ينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّه۪يرَةِ وَمِنْ بَعْدِ صَلٰوةِ الْعِشَٓاءِ۠ ثَلٰثُ عَوْرَاتٍ لَكُمْۜ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّۜ طَوَّافُونَ عَلَيْكُمْ بَعْضُكُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ Ey iman edenler! Hakimiyetiniz altındaki esirler ile ergenlik çağına girmemiş çocuklarınız üç vakitte; sabah namazından önce, öğleyin elbisenizi çıkardığınızda ve yatsı namazından sonra yanınıza girerken sizden izin istesinler[*]. Bunlar çıplak olabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitler dışında size de onlara da bir günah yoktur. Çünkü onlar sizin, siz onların çevresinde dönüp dolaşırsınız. Allah ayetleri size işte böyle açıklar. Allah, daima bilen ve kararları doğru olandır. [*] Bu ayet, kadın ve erkek bütün esirlerin aileden biri sayıldığını ve kendilerine değer verildiğini göstermektedir. وَاِذَا بَلَغَ الْاَطْفَالُ مِنْكُمُ الْحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ Çocuklarınız ergenlik çağına varınca kendilerinden önce ergen olanlar nasıl her zaman[1*] izin istiyorlarsa onlar da izin istesinler[2*]. Allah ayetlerini size işte böyle açıklar. Allah, daima bilen ve kararları doğru olandır. [1*] Büluğa ermeden sadece üç vakitte izin aldıkları halde, büluğa erdikten sonra her zaman izin almaları gerekir. [2*] Nur 24/27. وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا يَرْجُونَ نِكَاحًا فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ اَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِز۪ينَةٍۜ وَاَنْ يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَهُنَّۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ Evlenme konusuna ilgi duymayan yaşlı kadınların, vücutlarını sergilememeleri şartıyla boyun ve gerdanlarını örten[1*] elbiselerini çıkarmalarında bir günah yoktur[2*]. İffetli davranmaları kendileri için her zaman iyi[3*] olur. Allah, daima dinleyen ve bilendir. [1*] “Sergileme” anlamı verdiğimiz tebberrüc تَبَرَّج; kadının yüz, boyun, boğaz ve gerdanındaki güzelliği göstermesidir. Bunun yanı sıra gözleriyle güzel bir bakış sergilemesi de teberrüc kapsamına girer el-Ayn. Kadınlara verilen “Başörtülerinin bir kısmını yaka açıklıklarının üzerine yerleştirsinler Nur 24/31 emrinden dolayı onlar, ayette sayılan kişiler dışında kimsenin yanında başlarını ve boyunlarını açamayacaklardır. Kadınlara ayrıca cilbab emri de verilmiştir Ahzab 33/59. Fakat bu ayete göre nikah ümidi bitmiş bir kadın, vücudunu sergileme gayretine girmezse dışarıya cilbabsız çıkabilir. [2*] A’raf 7/26-27, Nur 24/31, Ahzab 33/59. [3*] Buradaki “hayr” kelimesi “daha iyi” anlamında ism-i tafdîl değil; “daima iyi” anlamında sıfat-ı müşebbehe’dir. İsm-i tafdil; ortak bir sıfatta, iki şeyi veya iki kimseyi karşılaştırmak ya da birinin diğerlerinden ortak bir sıfatta daha üstün olduğunu göstermek için türetilmiş isimdir. Sıfat-ı müşebbehe ise özellik bildiren ve az ya da çok devamlılık bildiren isim cinsinden sıfattır. لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌ وَلَا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَنْ تَأْكُلُوا مِنْ بُيُوتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اٰبَٓائِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اُمَّهَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اِخْوَانِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخَوَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَعْمَامِكُمْ اَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخْوَالِكُمْ اَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ اَوْ مَا مَلَكْتُمْ مَفَاتِحَهُٓ اَوْ صَد۪يقِكُمْۜ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَأْكُلُوا جَم۪يعًا اَوْ اَشْتَاتًاۜ فَاِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةًۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ۟ Şu konuda köre sıkıntı yoktur, topala sıkıntı yoktur, hastaya sıkıntı yoktur, size de sıkıntı yoktur Kendi evlerinizde, babalarınızın evlerinde, annelerinizin evlerinde, erkek kardeşlerinizin evlerinde, kız kardeşlerinizin evlerinde, amcalarınızın evlerinde, halalarınızın evlerinde, dayılarınızın evlerinde, teyzelerinizin evlerinde, anahtarı sizde olanlarda veya arkadaşınızınkinde yiyip içebilirsiniz. Bir arada veya ayrı ayrı yiyip içmenizde de bir günah yoktur. Evlere girdiğiniz vakit Allah’tan hayırlı, bereketli ve güzel bir ömür dileği ile birbirinize selam verin[*]. Allah size ayetlerini işte böyle açıklar, umulur ki aklınızı kullanırsınız. [*] Nisa 4/86, Nur 24/27. اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلٰٓى اَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتّٰى يَسْتَأْذِنُوهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ فَاِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَنْ لِمَنْ شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ Müminler, sadece Allah’a ve resulüne inanıp güvenenlerdir[1*]. Onlar, kendilerinin bir araya gelmesine sebep olan bir işte[2*] Resulle beraberken ondan izin istemeden çekip gitmezler. Senden izin isteyenler, Allah’a ve resulüne inanıp güvenenlerdir. Birtakım işleri için izin isterlerse uygun gördüğüne izin ver ve onlar için Allah’tan bağışlanma dile[3*]. Çünkü Allah çok bağışlayan ve ikramı bol olandır. [1*] Enfal 8/2-4, Hucurat 49/15. [2*] Cihad, istişare vs. gibi onları bir araya getiren önemli işler. [3*] Al-i İmran 3/159. لَا تَجْعَلُوا دُعَٓاءَ الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَٓاءِ بَعْضِكُمْ بَعْضًاۜ قَدْ يَعْلَمُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنْكُمْ لِوَاذًاۚ فَلْيَحْذَرِ الَّذ۪ينَ يُخَالِفُونَ عَنْ اَمْرِه۪ٓ اَنْ تُص۪يبَهُمْ فِتْنَةٌ اَوْ يُص۪يبَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ Resulün çağrısını aranızda birbirinize yaptığınız çağrıyla bir tutmayın[1*]. Gizlenerek sıvışıp gidenleri Allah elbette bilir. Onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir sıkıntı geleceğinden[2*] ya da acıklı bir azaba uğrayacaklarından korksunlar. [1*] Elçinin çağrısı, Allah’ın kitabına çağrıdır Enfal 8/24. [2*] “Fitne”, altını içindeki yabancı maddelerden ayırmak için ateşe sokmaktır Müfredat. Kur’an’da bu kelime imtihan A’râf 7/155, aldatma A’râf 7/27, cehennem azabı Zariyât 51/10-14 ve savaş Bakara 2/216 anlamlarında kullanılmıştır. اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ قَدْ يَعْلَمُ مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِۜ وَيَوْمَ يُرْجَعُونَ اِلَيْهِ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُواۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ Bilesiniz ki göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır[1*]. O, sizin ne durumda olduğunuzu elbette bilir. Herkesin ona döndürüleceği gün, ne yaptıklarını onlara bildirecektir[2*]. Allah her şeyi bilir. [1*] Bakara 2/284, Yunus 10/55, Nahl 16/52, Hac 22/64. [2*] Zümer 39/7, Mücadele 58/6-7.

nur suresi 21 ayet meali